ŞOK - Türkiye’nin siyasi tarihinde önemli bir kırılma noktası olan 2008 AK Parti kapatma davasına dair yeni bir detay gündeme taşındı. Gazeteci Ertuğrul Özkök, dönemin Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya yazılan açık mektubu hatırlattı ve mektubun yazarı olarak Ahmet Hakan’ı işaret etti.
“O MEKTUBU AHMET HAKAN YAZDI”
Özkök, “Parti kapatmak isteyen savcıya bu açık mektubu yazan kişi kim biliyor musunuz?” diyerek söz konusu mektubun Ahmet Hakan tarafından kaleme alındığını açıkladı. O dönem AK Parti’ye muhalif bir kalem olan Ahmet Hakan’ın, mahkeme yoluyla parti kapatılmasına karşı çıkarak demokrasi vurgusu yaptığı ortaya çıktı.
“SAYIN SAVCI BEY, BİZİ HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRATTINIZ”
Ahmet Hakan’ın mektubunda şu ifadeler yer aldı: “Savcı Bey… Hazırladığınız iddianameyi görünce sinirden harap oldum. Bazıları ‘oh olsun’ derken beni bir karamsarlık sardı. ‘Ne zaman bizim de doğru dürüst bir demokrasimiz olacak?’ dedim. Sayın Savcım, bu muazzam bir hayal kırıklığıdır. Fevkalade bir mahcubiyettir…”
Ahmet Hakan, o dönemde medyadaki “demokrat kalemlerin” de benzer görüşte olduğunu vurgulayarak, demokrasiye zarar verecek bir kapatma girişimine karşı olduklarını dile getirdi.
İŞTE O MEKTUP!
İşte Özkök'ün "Parti kapatmak isteyen savcıya bu açık mektubu yazan kişi kim biliyor musunuz?” başlıklı yazısı:
İsimlerini bilmiyorum ama CHP İstanbul İl Kongresi’ni iptal eden ve TBMM’de ana muhalefet koltuğunda oturan CHP’nin İstanbul örgütüne kayyım tayin etme yetkisini kendinde gören iddianameyi hazırlayan savcı ve kararı veren hâkime söyleyecek birkaç sözüm var.
İlk defa bir açık mektup yazıyorum
Yazarlık hayatım boyunca insanları istifaya davet eden bir yazı yazmadım.
Herhangi bir insana, kuruma, siyasetçiye “açık mektup” yazmayı da pek sevmem.
Şimdi hatırlamıyorum ama belki bir iki kere yazmışımdır.
Ama önceki gün Asliye Hukuk Mahkemesi’nin aldığı siyasi kararı öğrenince, içimden yazmak geldi.
Bu iddianameyi hazırlayan savcıya…
Bu kararı veren hâkim ve hakimlere…
O açık mektupta aynen şunları demek istiyorum:
Sayın Savcı Bey bizi muazzam bir hayal kırıklığına uğrattınız
“Savcı Bey…
Hazırladığınız ‘iddianame’yi görünce… Sinirden harap oldum.
Bazıları “oh olsun” falan derken…
Beni bir karamsarlık sardı…
‘Ne zaman bizim de doğru dürüst bir demokrasimiz olacak?’ dedim. …
Sayın Savcım, bu muazzam bir hayal kırıklığıdır…
Fevkalade bir mahcubiyettir…
Sadece ben mi?
Hasan Abi’den Mehmet Abi’ye, Cengiz Abi’den Oral Abi’ye… Medyadaki bütün ‘demokrat kalemler’ benzer duygular içinde… “
Böyle bir açık mektup işte…
Bir gazetecinin, parti kapama iddianamesi hazırlayan bir savcıya feryadı…
“Hayatımda ilk defa bir açık mektup yayınlıyorum” diyecektim
Ülkenin şu an ana muhalefet partisi olmuş, 31 Mart seçimlerinden yüzde 36 ile birinci parti olarak çıkmış, gerisinde 100 yıllık mazi ve koskoca Kurtuluş Savaşı olan bir partiyi kapatmaktan bile beter hale getirme yetkisini kendinizde görüyorsunuz.
İşte o savcı ve hâkime bunları söylemek için hayatımda ilk defa bir açık mektup yazıyorum” diyecektim.
Bu açık mektubu AKP’ye kapatma iddianamesini hazırlayan savcıya Ahmet Hakan yazdı
Ama diyemeyeceğim.
Çünkü, yukarıda tırnak içinde verdiğim açık mektubu ben yazmadım.
Bundan 16 yıl önce bir başka gazeteci meslektaşım, yazdı bu açık mektubu.
Yazan Ahmet Hakan’dı.
O yıl AKP’nin kapatılması istemi ile iddianame hazırlayan Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’ya yazdığı açık mektuptu bu.
Üstelik Ahmet Hakan o gün AKP’ye muhalif bir köşe yazarıydı.
Ama kızdığı AKP’nin mahkeme yoluyla kapatılmasına bu mektupla karşı çıkmıştı.
Altında öyle bir paragraf daha vardı ki, yayınlayamıyorum.
Dedim ya korkuyorum, çekiniyorum.
Kimdi o sözünü ettiği medyanın büyük abileri?
Ne diyordu bir de o açık mektupta Ahmet Hakan;
“Mehmet Abi’ler, Cengiz Abi’ler, Hasan Abi’ler de benimle aynı duyguda” diyordu.
Hakikatten ne yazmışlardı o abiler, AKP’nin kapatılması için açılan dava üzerine?
Gelin ona da bakalım.
Hasan Cemal: Bu karar Türkiye’yi daha da kutuplaştıracak
(*) Hasan Cemal (Milliyet)
Kapatma kararı alınırsa, “Demokrasiye zarar vereceğini, siyasetin yargı yoluyla tasfiye edilmesinin Türkiye’yi daha da kutuplaştıracağını” yazmıştı.
“Sorunun çözümünün siyasi alanda olması gerektiğini” söylemişti.
Birand: Darbe dönemlerinden kalma bir anlayış
(*) Mehmet Ali Birand (Posta / Kanal D)
“Parti kapatma devri bitti” demişti.
“Darbe dönemlerinden kalma anlayışla partilerin kapatılmaması gerekir” demişti.
“AKP’yi kapatmanın demokrasiye zarar vereceğini” söylemişti.
Evet, aynen böyle demişti rahmetli Birand.
Cengiz Çandar: Bu karar Türkiye’ye ağır bedel ödettirir
(*) Cengiz Çandar (Referans)
“Siyaseti yargıyla tasfiye etmenin Türkiye’ye ağır bedel ödettireceğini” yazmıştı.
Ya ben?
Ben ne yazmıştım bu dava açıldığında?
Ben: AKP muhalifleri bile partinin kapatılmasına karşı
Aynen şunu yazmıştım
“Türkiye’de demokrasiyi savunan insanlar, bu hükümetin yaptığı haksızlıklara, keyfi yönetime rağmen AKP’nin kapatılmasını arzu etmiyor…”
Yani AKP’yi eleştiren insanlar dahi partinin kapatılmasını istemiyor demiştim.
Karardan sonra da memnuniyetimi şu cümleyle ifade etmişti: “Demokrasi işliyor…”
Peki bugün AKP’yi destekleyenler hâkimin bu kararına ne diyor?
Bundan 16 yıl önce bu ülkenin AKP’ye eleştirel bakan aydınları, köşe yazarları, partilileri kapatma kararına karşı işte bunları yazmışlardı.
AKP’yi destekleyen insanlara soruyorum.
Bakın o gün bu kararı Anayasa Mahkemesi almıştı.
Bugün bir mahalli hâkim kendinde bir partiyi darmadağın edecek kararı alma yetkisini görüyor.
Siz ne diyorsunuz?
Yüksek Seçim Kurulu’nun tamamen devreden çıkartan bu karar sizi de düşündürmüyor mu…
2017 referandumundaki “şaibe” için AKP içinde bir şahit var
Size yakın bir yazar daha dün söyledi.
“Ya yarın bir gün bir mahalli bir sulh ceza hâkimi, 2017 referandumunda mühürsüz zarflar kullanıldığı için o referandumu iptal etmeye kalksa?”
Üstelik bunun şahidi de var…
Hem de şu an Meclis’te AKP sıralarında oturuyor.
Prof. Serap Yazıcı ne demişti AKP’ye geçmeden önce T24’e verdiği mülakatta?
“2017 referandumu şaibelidir” dememiş miydi?
Buyurun, öyle itirafçı falan değil, açık şahit orada.
Yüksek Seçim Kurulu’na güvenmeyin o yok artık
Sakın “O referandum YSK tarafından onaylanmıştı” demeyin.
Hâkimin verdiği karardan sonra bu ülkede artık bir Yüksek Seçim Kurulu fiilen yetkisiz kalmıştır.
1946’ya döndük ve artık bir İsmet Paşa’mız ve YSK’mız yok
Son sözüm şu olacak…
Son seçimde sandıktan birinci parti olarak çıkan bir siyasi partiye hem de yetkisiz bir mahkeme yoluyla yapılan bu darbe ile ülkemiz 1946 yılına dönmüştür.
Adını da koyalım.
Türkiye 79 yıl sonra yeniden “tek parti rejimine” dönmüştür.
Ve ne yazık ki, artık ülkeyi yeniden çok partili hayata götürecek ne bir İsmet Paşa’mız ne de bir Yüksek Seçim Kurulu’muz var.
AKP gerçekten seçimi kazanma umudunu tamamen yitirdi mi?
Bu karardan sonra AKP’deki sessizlik bana şunu söylüyor:
Demek ki iktidar partisi artık seçimi kazanma umudunu tamamen kaybetmiş.
O yüzden Türkiye’yi bir “hukuk devleti” olmaktan çıkarıp, “savcı ve hâkimler devleti” haline getiren bu “yetkisiz güç” karşısında dillerinin ucuna kadar gelen gerçeği fısıltıyla daha telaffuz edemiyorlar.
Ne diyeyim…
Adalet bir gün herkese lazım olabilir diyeceğim…
Ama desem ne manâ ifade eder ki…
Adaletin adı “yargı” olunca söylenecek şey kalmıyor.