22 Haziran’dan bu yana Silivri (Marmara) Cezaevi’nde tutuklu bulunan gazeteci Fatih Altaylı, uçakta soru krizine ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Medya Ombudsmanı Faruk Bildirici’nin, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a ABD dönüşü sorulan soruları uçağın kalkmasından önce paylaştığı ortaya çıkmıştı. Ayrıca, Erdoğan’a soruların gazeteciler tarafından değil İletişim Başkanlığı tarafından hazırlandığı bilgisi gündeme gelmişti. Altaylı, konuya dair, Erdoğan’ın başbakanlık döneminde uçakta yer aldığını ve sorularına herhangi bir müdahale olmadan özgürce yanıt alabildiğini dile getirdi.
Altaylı, kimsenin sorularına karışmadığını açıkladı. Altaylı, Erdoğan'a sert sorular sorduğunu ve yanıt aldığını da bildirdi. Altaylı şunları ifade etti:
"Evet dediğin gibi bende o uçağa bindim. Ancak benim bindiğim uçak Cumhurbaşkanlığı uçağı değil Başbakanlık uçağıydı. Cumhurbaşkanlığı uçağına hiç binmedim. Benim uçağa bindiğim dönemlerde 3 ayrı Başbakanlık Basın Danışmanı ya da Müşaviri dönemi oldu. İlki Ahmet Tezcan dönemi, ikincisi Akif Beki dönemi, üçüncüsü Lütfullah Göktaş dönemi. Anlatacaklarımın tanığı onlardır.Üçü de çok şükür sağ ve esen. Bunlardan en özgürlükçü dönem Ahmet Tezcan dönemidir. Ama diğerlerinde de öyle soru toplamak, konu belirlemek şunu sorun, bunu sormayın demek söz konusu değildi. Uçağa genelde yayın yönetmenleri davet edilirdi.
Ben, Ertuğrul Özkök, Enis Berberoğlu, Nuh Albayrak, şimdi kaçak olan Ekrem Dumanlı, bazen Mehmet Ali Birand, Hasan Karakaya, Yusuf Ziya Cömert, Erdal Şafak, zaman zaman İsmail Küçükkaya bir iki kere Serdar Turgut, Bugün Gazetesi'nin adını unuttuğum yayın yönetmeni gibi gazeteciler davet edilirdi.
O sırada Başbakan olan Erdoğan gidiş yolunda uçağın arkasına gazetecilerin yanına gelir biraz sohbet ederdi. Gidilen yerde bazen gazetecilerle toplantı yapar, soruları yanıtlardı.Genelde dönüş yolunda uçaktaki küçük çalışma odasında gazetecilerle bir araya gelir soruları yanıtlardı. Şunu net söyleyeyim. Sorular asla önceden istenmez, şunu sormayın, bunu sormayın denmezdi. Gazeteciler Başbakan ile bir araya gelmeden önce kimin ne soracağı ile ilgili kendi aralarında biraz konuşur, Erdoğan'ı kızdırması muhtemel soruları genelde ben sorardım.
Kızdığına bu nasıl soru dediğine hiç tanık olmadım. En fazla ters bir bakış fırlatırdı ama tüm soruları yanıtlardı. Önceden belirlenmiş bir soru olmazdı. Şu sorulmayacak da olmazdı. Pek ender olarak Lütfullah Göktaş sohbet sonrası gelir Başbakanın kullandığı bazı kelimelerin kullanılmamasını ister onun yerine başka kelimeler koyardı. Tek müdahale buydu. Diplomatik krize engel olma çabasıydı, içerik pek değişmezdi.Herkes kendi cihazına sohbeti kaydeder, sonra gruptaki en genç gazeteci kaydı çözüp yazıya döker hepimize dağıtılırdı. Herkes kendince en önemli bölümü öne çıkarırdı.O zamanki uçak Airbus A319 modeli küçük sayılabilecek bir uçaktı. Berlusconi'den alınmıştı. Böyle dev uçaklar yoktu. Davet edilenlerin hepsi gazeteciydi.Hangi görüşten olursa olsun halkın tanıdığı bildiği gazetecilerdi. Bugün uçaktakilerin %90'ını tanımıyorum. Yani gazeteci olup olmadıklarını benim bile bilmediğim adam ya da kadınlardan gazetecilik bekliyoruz.Komik. Tabii ben son olarak 2014'te bindim uçağa. Şimdiki durumun tanığı değilim bilmiyorum ama sonucu görüyorum. Anlattıklarımın tanıklarının ikisi kaçak biri vefat etti, gerisi hayatta. Yalansa yalan desinler. Türkiye gibi uçakta değişmiş. Çok belli. "