Kaynaklara göre Meşrutiyet’in ilânında önemli rolü olan bu Arnavut kökenli Osmanlı devlet adamı Resneli Niyazi Bey’e ait çiftlik hala ayaktadır. Yarım Burgaz Mağarası’nı geçtikten sonra tarihi konaklar görülebilir. Ayrıca, çiftlik bölgesinin içinde bulunduğu vadide bitki çeşitliliği çok fazladır. Bu nedenle, buranın eko-arkeoloji parkına dönüştürülmesi düşünülmüştür. 1980’li yıllarda Resneli ailesinin vârisleri tarafından çiftlik arazilerinin parsellenerek satılmasıyla mahalle haline gelen parsel öbekleri hala “Resneli” olarak biliniyor.

GÜNÜMÜZE ULAŞAN ESERLERİN BAŞINDA GELİYOR

Meşrutiyetin ilanından sonra Hazine-i Hassa’dan Arnavut kökenli Resneli Niyazi Bey, bölgedeki Ermenileri göndererek arazinin sahibi olmuştur. Böylece baruthane binaları ve etrafındaki araziler, Resneli ailesine geçmiştir. Bu dönemde bölge, Resneli Çiftliği olarak anılır. 1950’li yıllara kadar Resneliler Çiftliği adıyla ailenin mülkiyetinde kalan bölge, son sahibinin 1952 yılında ölmesi üzerine, mirasçıları arasında paylaşılarak ayrı ayrı parsellenmiş ve satılmıştır. Zamanla bölgede yerleşimler başlamış ve modern siteler yapılmıştır. Resneli Çiftliği, aynı zamanda günümüze kadar ulaşan tarihi eserlerin de başında yer almaktadır.

AZATLI BARUTHANESİ

Kuruluşu itibariyle Osmanlı Devleti’nin en yeni ve en modern baruthanelerinden olan Azatlı Baruthanesi, 1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşları’nda mevcut baruthanelerin ihtiyaca cevap verememesi ve imal edilen barutun kalitesinin düşüklüğü sebebiyle Sultan Üçüncü Selim tarafından İstanbul’da Küçükçekmece Gölü’nün kuzeyinde Azatlı Köyü yakınında kurulmuştur. Azatlı Baruthanesi 1877 yılına kadar faaliyetine muntazaman devam etmiş, bu tarihte Rusların Ayestafenos’a kadar gelmeleri sonucu işgale uğramış ve büyük bir tahribatla karşı karşıya kalmıştır. Baruthane binaları ve arazisi Meşrutiyet yıllarında Hazine-i Hassa’dan Resneli Niyazi Bey ailesine geçmiş ve 1950 yılına kadar Resneli Çiftliği adıyla bu ailenin mülkiyetinde kalmıştır.


RESNELİ NİYAZİ BEY KİMDİR?

1873 yılında bugün Makedonya sınırları içerisinde kalan Manastır yakınlarındaki Resne kasabasında doğdu. Bu nedenle Resneli Niyazi Bey olarak anılır. Manastır Askeri İdadisi’nde öğrenim gördükten sonra Harbiye Mektebi’ni bitirdi ve teğmen rütbesi ile 1897 Osmanlı-Yunan savaşına katıldı. Savaşta gösterdiği yararlılık nedeniyle Mülâzım-ı sânîliğe (üsteğmenlik) yükseltildi. Kendisine “Padişah yaverliği” unvanı da verilmek istendi; ancak kazaskerin 13 yaşındaki oğluna da aynı unvanın verilmesi üzerine bu unvanı kabul etmeyip cepheye dönmeyi istedi. Daha sonrasında Balkanlar’da ayaklanan Sırp ve Bulgar çetecilerle mücadele görevi verildi. Bu mücadele sırasında vatanseverliği ve silahşörlüğü ile tanındı. Rütbesi kolağası (yüzbaşı) rütbesine yükseltildi. Bu dönemde İttihat ve Terakkî Cemiyeti’ne katıldı ve cemiyetin önde gelen kişileri arasına girdi. Orduda birçok görevlerde bulunup unvanlar aldı. 

NE ŞEHİTTİR NE GAZİ DEYİMİNİN KAYNAĞI

Savaştan sonra 17 Nisan 1913’te Arnavutluk’un Avlonya limanında İstanbul’a gitmek üzereyken İttihat ve Terakkî’nin ona muhafızlık edip korumalık yapmakla görevlendirdiği kişi tarafından vuruldu. Öldürülme sebebinin karanlıkta kalmış ve kendi koruması tarafından vurulmuş olması “Ne şehittir ne de gazi, pisi pisine gitti Niyazi” deyiminin kaynağı olmuştur. Resneli Niyazi Bey adına İstanbul’un Şişli ilçesinde Fulya’da bir okul açılmıştır. Mezarının Avlonya’da olduğu düşünülür.

YEŞİM MÜNEVVEROĞLU

Editör: Ela Duyar