Tatlı-sert ve babacan tarzı ile çoğu filmlerinde baba, komiser, bahçıvan, hâkim gibi roller üstlendi. Karakter oyuncusu olarak simgeleşti. Sinemada bıraktığı etkiyle halk arasında, babacan, tatlı-sert erkek karakterini ifade etmek üzere “Hulusi Kentmen gibi” deyişi yerleşti.
Muhabirimiz Senay Güncavar Yeşilçam’ın tonton dedesi olarak bilinen ve sıcacık gülüşüyle 7'den 70'e herkesin kalbine dokunan ünlü oyuncu Hulusi Kentmen’i ve hakkında bilinmeyenleri torunu Melek Kentmen’e sordu. İşte cevaplar…
Tiyatro sahnesini kurmak fikri nasıl doğdu?
Dedemin 1962 yılında kurmuş olduğu bir tiyatro topluluğuydu. Fakat maddi imkânsızlıklar ve ömrünün de vefa etmemesi sebebiyle devam edemedi. Aslında hep aklımda olan bir şeydi. Gelecek nesillere taşımak istediğim, Hulusi Kentmen adını da Yeşilçam adını da yaşatmak istediğim bir projeydi. Çünkü ben son Kentmen’ im. Benden sonra başka Kentmen yok. Bu yüzden gelecek nesillere kalması için adının da yaşaması için böyle bir girişimde bulundum.
Yaşadığınız zorluklar neler oldu?
Türkiye'de her işte olduğu gibi tiyatro yapmak da zor. Aslında bu tüm özel tiyatroların yaşadığı bir sıkıntı. Maddi yetersizlik, yer bulamama. Sahne bulamıyorsunuz, bulduğunuz sahne gerçekten fahiş rakam oluyor. Siz ne kazanacaksınız ki bunu ödeyebileceksiniz. Bir sürü prosedür var. Sponsor bulmak çok zor. Oyuncuların kaşe ücretleri de var. Ama bu riski göze alarak girdik. Büyük bir umutla çıktığım bu yolda tüm engellere rağmen biz bu işi başaracağız.
Hulusi Kentmen, nasıl bir eş, nasıl bir baba ve nasıl bir dedeydi?
Televizyonda ne görüyorsanız aynısıydı. Tatlı sert ama çok disiplinli. Asker kökenliydi, deniz astsubayıydı. Benim babam da deniz astsubayıydı. Biz çok kalabalık bir aile değiliz. Dolayısıyla öyle bayram sabahlarında çok kalabalık bir soframız hiçbir zaman olmamıştır ama dedem masaya gelmeden de o sofraya oturmazdık, yemeğe o başlamadan başlayamazdık. Beni pek böyle kucağına alıp sevdiğini hatırlamam ama bakışları şefkat doluydu. Bazı insanlar vardır hiç ölmeyecekmiş gibi hissedersiniz, o hep sizin arkanızda gibidir. Evet dedemi kaybettim ama bir şekilde hep arkamda. Elini omzumda hep hissediyorum.
Hulusi Kentmen hep zengin baba rolünü oynuyordu ama eve yürüyerek gittiği hikâyeleri var bunlar gerçek mi?
Bir şehir efsanesi o. Ama bu, şu demek değil. “Ne yani otobüse, minibüse bineni kınıyor musunuz?” gibi sorular aldım. Dedem minibüse de binerdi, dolmuşa da binerdi ama setlere gideceği zaman arabasıyla giderdi. Hayatı boyunca bir arabası oldu. Bir Amerika seyahatinde gördüğü bir arabaya âşık oluyor. 12 günde o arabayı İstanbul'a getirtiyor ve öldüğü zaman da o arabası vardı. İlk ve son arabasıydı yani. Mesela Sunay Akın'ın dedemle olan anıları hep belediye otobüsündedir. Sunay akın bir okul çıkışı otobüse biniyor ve dedemi görüyor ve diyor ki “Yanlış mı görüyorum?” Hani zengin ya hep, belediye otobüsünde ne işi var! Konuştuğumuz zaman hala o şaşkınlığını dile getirir.
Peki, çok kazanıyorlar mıydı?
Hayır. Yeşilçam aktörlerine baktığınız zaman, dedem hiç başrol oyuncusu değildi, hep yan roldeydi. Ama Yeşilçam filmlerinin olmazsa olmazıydı. Karakter oyuncusuydu. Dedemle aynı durumda olan karakter oyuncularının çok kötü şartlarda vefat ettiklerini biliyoruz ama dedemin kendi villası vardı Altunizade'de. Bunu da kendi imkânlarıyla yaptırmış. Dedemin şöyle bir avantajı bulunuyordu, emekliliği vardı. Çok talep gören bir aktör olduğu için de 500 küsur film çekti. Çok kazanmıyordu ama tutumluydu. Kendi evini arsa olarak 10 yıllık krediyle almış ve evimin çizimi kendisine ait. Tek katında oturuyordu. Altını ve üstünü kiraya vermişti. Yani dedem yokluk içinde vefat etmedi, iyiydi durumu.
DEDEMİ YEŞİLÇAMA KÜSTÜRDÜLER
Son dönemlerde Yeşilçam’dan uzaklaşmıştı. Bunun sebebi neydi?
Yeşilçam başka taraflara evrilmeye başlayınca dedem bıraktı. Kendi de oynamak istemedi. Çünkü bir iki acı tecrübesi oldu. Çoğu şu an hayatta olan kişiler isimlerini de açıklamak istemiyorum, o zaman dublaj yapılıyormuş, kendi sesleriyle konuşmuyorlardı. Dedeme bir film teklifi geliyor ve konuşmaları tamamen değiştiriyorlar. Aslında dedemin kabul ettiği senaryo çok farklı ama orada dedemi bir genelev patronu olarak gösteriyorlar. “Tamam, şu kadını size yolluyorum” diyormuş gibi seslendiriyorlar ki alakası yok. Çünkü dedem kendi imajını zedeleyebilecek bir adam değildi. Ondan dolayı da Yeşilçam'a küstü. Sonrasında sözleşmeyi iptal etti ve film yayınlanamadı. Normal hayatında da çok seviyeli bir insandı öyle bir rolü asla kabul etmezdi.
Hulusi Kentmen nasıl teklif almış, askerken oyunculuğa nasıl geçiş yapmış?
Dedemin çocukluk yıllarında başlayan bir aşktı tiyatro. İzmit'te okurken, okulun tiyatro sahnesini kullanıyorlarmış. “Girdi kanıma mikrop bir kere” diyor. Aslında dedem ufak ufak sinyalleri vermiş. Tiyatro o zaman da kazandırmıyormuş ki dedem “Benim bir mesleğim olsun. Ondan sonra tiyatroyla ilgileneyim” demiş. Sonrasında askerliği seçiyor, orduya giriyor ve ordudayken tiyatro sahnelerine tekrar geri dönüyor. Ama aslında bu yaptığı yasak. Tabi o zamanlar televizyon ve sinema bu kadar yaygın değildi. Dolayısıyla adı duyulmadı. Tiyatroya başlıyor ve tiyatro sahnesinde de sinema için keşfediliyor. Ondan sonra hep film çevirdi.
Tiyatroyu mu daha çok severdi sinemayı mı?
İkisini de. Sinemadan da hiç vazgeçemedi tiyatrodan da. Sadri Alışık’la oynadı, Neriman Köksal’la oynadı ki bunlar için de genç değildi. Belli bir yaştaydı ama oynadı.
En son çektiği filmi?
1988 yılında Acı Su filminde oynadı. 1984 yılında ise “Bir sonbahar günüydü” son dizisi oldu.
Dedeniz babaannenize nasıl aşık olmuş? Büyük bir aşk mıydı?
Dedem Kasımpaşa’da görevliyken babaannemlerin kiracısı olarak alt katını tutuyor. Babaannemin 2 kulağı da duymuyordu. Küçükken geçirdiği rahatsızlıktan dolayı yüzde 100 sağırdı. Ama dudak hareketlerini okurdu. Orada aşık oluyorlar birbirlerine. Babaannem o zaman 15, dedem 25 yaşında falan. Sonra evleniyorlar. Modern bir ailede büyüdük biz. Dedem de babaannem de modern biriydi. Şöyle bir anıları var: O yıllarda alkol alan bir kadın gördüğü zaman babaannem diker gözlerini ona bakarmış. Dedem bir gün, bir erkeğe bakıyor zannederek babaannemi masada bırakıp kalkmış. Babaannem kendine gelmiş ve dedem yok. Babam da küçük, daha 8 aylık falan pusette yanında. Babaannem garsona diyor ki ‘Beyefendi karşımda oturan eşim nerede?’ Garson diyor ki, ‘Ohoo hanım o kalkalı 2 saat oldu’. Yani babaannem 2 saat boyunca gözünü alkol alan kadına dikmiş. Dedem de kıskanmış ama Allah'tan evleri yakınmış. Ama düşünün yani gece o vakitte yanında çocukla bırakıvermiş. Çok kıskançtı.
UYUM İÇİNDEYDİLER
Ben çocuk aklımla hep böyle bir evlilik yaşamak istiyorum derdim. Babaannemin dedeme olan aşkını gördüğüm zaman. Babaannem ona “Hulum” derdi, dedem de ona “Tonton” derdi ki adı Refika'ydı. Asla birbirlerine seslerinin yükseldiğini hatırlamıyorum. Muhakkak ki oluyordur. Çünkü dedem eski bir insan. Babaannemle de yaş farkı vardı. Ona rağmen uyum içindeydiler.
Hulusi Kentmen nereliydi?
Bulgar göçmeni ama bizim kütüğümüz İzmit'tedir. Mübadele zamanı zorunlu göçe zorlanmışlar. Hatta İzmit Belediyesi dedemin yaşadığı evi aldı, restore ediyor şu an. Orayı Hulusi Kentmen Sanat Evi olarak açacak. Şu an restore ediliyor. Sanırım bu yılın sonunda bitmiş olur.
Babanız aktör olmak istememiş mi hiç?
Hayır. Çok enteresan bizim ailede hiç kimse dedemin yolundan gitmek istememiş. İsteseydik bizim işimiz aslında çok kolaydı, gerek tiyatro anlamında gerek sinema anlamında. Dedem alıp götürseydi, oynayacak deseydi kimse hayır diyecek durumda değildi. O kadar seviliyordu ve sayılıyordu. Ben aslında tiyatronun bir aşk olduğunu düşünüyorum. Mesela ben bu tiyatroyu kurdum ama hiç oynama hevesim olmadı. Öyle bir aşk da yok içimde. Ben de yazmayı çok seviyorum. Resim yapıyorum. Sahne önünde, kamera önünde olmayı sevmiyorum, kamera arkası bana daha ideal geliyor.
Dedenizin en sevdiği sanatçı arkadaşı kimdi?
Ediz Hun, Hülya Koçyiğit’i ve Filiz Akın’ı çok severdi. Ama Filiz Akın’ın dedemde ki yeri çok farklıydı.
Vefat nedeni neydi?
20 Aralık 1993 yılında böbrek yetmezliği sebebiyle 82 yaşında vefat etti.
Sizin de bir kızınız var. Kızınız da tiyatro merakı var mı?
Onda da yok. Ama o tiyatronun koordinasyon kısmıyla ilgileniyor, çok da güzel idare ediyor. Zaten kamu yönetimi mezunu. Bazen diyorum ki, “İyi ki doğurmuşum seni” Bazen diyorlar ki Beste için çok cabbar, her işin altından kalıyor. Diyorum “Bugünler için doğurdum onu”. Dediğim gibi dedemin haricinde sinema ve tiyatroya merak salan olmamış bizde. Sadece kamera arkasını seviyoruz.
SENAY GÜNCAVAR