Osmanlı Devleti'nde portre çalışmalar yapılsa da daha çok minyatür resimler ağırlıktaydı. Avrupa'daki resim sanatına göre ise çok gerilerdeydi. Üsküdarlı Hoca Ali Rıza Bey, Osmanlı'daki resim sanatına yeni bir soluk getirdi. 1858 yılında Üsküdar'da dünyaya gelen Hoca Ali Rıza Bey'in resim yeteneğinin ortaya çıkmasında, sanatla içli dışlı olan ailesi de etkili olmuştu.
"DÜNYAYA YİNE GELSEM RESSAM OLURDUM"
Çocukluğunda okul kitaplarına dahi resimler çizen Hoca Ali Rıza, Kuleli Askeri İdadisi'ndeyken, askeri mektepler nazırı Edhem Paşa'ya giderek Kuleli'ye resim dershanesi açılmasını talep etti, ki bu talebi karşılık da buldu. Hoca Ali Rıza ve kendisi gibi yetenekli diğer ressamlar, II. Abdülhamid tarafından keşfedilince, önemli ressamlardan eğitim almaları sağlandı. 1891 yılında Osmanlı'nın ilk başkentlerinde inceleme yapan heyette yer aldı ve Türk-İslam eserlerine ait görünümleri defterlerine aktardı. 1909 ile 1912 yılları arasında Osmanlı Ressamlar Cemiyeti Başkanlığı görevinde bulundu. Çocukluğundan beri tek ideali resim yapmak olan Hoca Ali Rıza Bey, "Bu fani dünyadan bir gün göçüp gideceğim. Ama yeniden dünyaya gelme olanağım olsa, Allah'tan yine ressam olmayı dilerdim" sözleriyle resim yapma tutkusunu zamanında aktarmıştır.
SULU BOYA KULLANIMINDA ÇIĞIR AÇTI
Renk ve desenleri tablolarında ahenkle dans ettiren Hoca Ali Rıza Bey, daha çok peyzaj ressamı olarak bilinirdi. Sulu boyayı müthiş kullanımıyla hayran bırakan Üsküdarlı Hoca Ali Rıza Bey, yağlı boya ve kara kalem çalışmaları da yapardı. Resimlerinde genelde Üsküdar'ı tablolarına aktardı. İstanbul'un manzarasını eşsiz bir şekilde yorumlayan Üsküdarlı Hoca Ali Rıza Bey, 20 Mart 1930'da vefat ve Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi. Emperyonist akımın temsilcileri gibi, resmedeceği manzarayı karşısına alarak çalışma yapan Hoca Ali Rıza Bey, döneminin çığır açan ressamlarından biri oldu.
(ELİF KIZILÇAY)