Yaz boyunca 81 ilde halkla buluştuk, saldırılara karşı kenetlendik. 19 Mart’tan sonra 60’ıncı eylem için İstanbul’dayız. Rakiplerimiz siyasi rekabet yerine saldırıyı büyüttü, meşruiyet arayışı için tavizler verdi.
Biz 1 Ekim öncesi bir karara vardık. Meclisi işine geldiğinde çalıştıran, işine gelmediğinde bypass eden, millet iradesine saygısızlık edip bir darbeye kalkışan, milletin payına değil varsa yoksa kendi payına çalışan bir iktidarın başındaki zatı bu çatının altına gelip bir açılış konuşması yapıp orada demokrasiden, iletişimden, anlayıştan, birlikten, beraberlikten söz edip dönüp gidip zulme devam edecek olan ikiyüzlülüğüne tanıklık etmek istemedik. O gün hiç şüphe yok. O gün hiç şüphe yok. Bu durumdan duydukları rahatsızlıktan bunu milli iradeye saygısızlık, meclise saygısızlık diye nitelendirmeye çalıştılar.
15 Temmuz gecesi Erdoğan’a karşı yapılan darbede demokrasinin safında yer aldık. 15 Temmuz darbecisine nasıl yüz vermediysek 19 Mart darbecilerine de yüz vermedik, onların da karşısında durduk.
İstanbul’u 3 kez kazanan AK Parti’ye, Erdoğan’a karşı asla seçim kaybetmemiş olan, o tutuklamaya sevk edilirken 15 buçuk milyon kişinin adayı Ekrem İmamoğlu’nun koltuğu boş.
Ortada hala bir iddianame yok. Kimse neyse suçlandığını bilmemektedir. Bir tane delil yokken yargısız infaz yapılmakta, arkadaşlarımızın onuruyla namusuyla oynanmaktadır. O koltukları boş gördükten sonra, çıkıp dediler ki, "Rüşvet aldılar" Bu ispata muhtaçtır. Önce delil lazım, namuslu bir iddianame lazım.Daha sadece tutuklama kararı olursa, bir satır iddianame yokken, arkadaşlarıma dolandırıcı, hırsız diyecek adamın alnını karışlarım.
BAHÇELİ'YE YANIT
Bir yandan da susuyoruz, sabrediyoruz, aylarca meclise gelinememiş, bir kelime etmemişiz. Yaşa hürmet ediyoruz ama dönüp dönüp haksızlıklar yapılıyor, dönüp dönüp haksızlıklar yapılıyor. Bana söylenenlere sustum, yuttum, bir sürü haksızlığı duymazdan geldim. Zaman zaman bazı önemli açıklamaları da kıymetlendirdim, iddianameler yazılsın dendi diye, tutuksuz yargılama esastır diye. Şimdi bugün çıkmış bu meclisin ilk grup toplantısında Sayın Bahçeli promptra aynı metni kes, kopyala, yapıştır, atmışlar.
Okuyor oradan. 'Şikayet eden CHP'li, şikayet edilen CHP'li, itirafçılar CHP'li, rüşveti alan CHP'li, veren CHP'li.' Külliyen yalan. Soruyorum buradan hangi hangi şahitler CHP'liymiş? Gizli tanık dediği odun isimleriyle Ladinler, Çınarlar söylediği çocuk tacizcisi olan gizli tanık mı CHP'li? Ya da 3 kuşak babasından kalan malına, mülküne çökülüp de geçmişte AKP'den ihale alıyordu. Şimdi İBB'den almış diye malına çökülen, şimdi de imza atarsan sana bunları geri veririm deyince iftiralere imza atan iş adamları mı CHP'li? Ya da insanları çoluğuyla, çocuğuyla tehdit eden, 'Bu imzayı atmazsan evladının yüzünü 20 yıl göremezsin' diyen, 80 yaşında anasından 500 kilometre öteye evlatları yollayan hasta 26 yaşındaki çocuğu hücreye tıkıp babasına 'at artık imzayı, çıkar oğlunu' diyen, kendini itirafname imzalamaya çağırıp yoldayken karısını, eşini gözaltına alıp onun çıkması senin atacağın imzaya bağlı diyenlerin kurduğu kumpasın ne tarafı CHP'li? Ama Sayın Bahçeli, buraya kadar geldi. Öyle, o CHP'li, bu CHP'li, hırsıza CHP'li, yolsuza CHP'li. Kimle konuştuğunuzu, nasıl konuştuğunuzu bileceksiniz. Bakın, bütün Türkiye konuşuyor, birileri susuyor. Ankara'nın ortasında vurulan MHP'li. Vurup da yargılanılanlar mahkemede söylüyorlar MHP'li. Azmettirenler MHP'li. Serbest bırakıldıktan hemen sonra susturulan MHP'li. Susturtanlar MHP'li. Azmettirenler MHP'li. Konuşmayan bir tek sensin, MHP'li! Bir tek sen!
'BİR MECLİS'İN SAYGINLIĞI NASIL ÖLÇÜLÜR?'
Bir meclisin saygınlığı ne ile ölçülür? Bir meclisin saygınlığı onu seçenlerin memnuniyetiyle, onu oluşturanların sorunlarını çözme kapasitesiyle ölçülür. Bu ülkede 7 milyon asgari ücretli, en düşük maaş alan 4 milyon emekli ama hemen onun üstündeki dilimlerde 11 milyon emekli, ürünü para etmediği için topraktan kopan milyonlarca çiftçi, geleceğinden umutsuz gençler varken bu meclis nasıl saygın olabilir?
'CHP YARGIYA SAYGILIDIR'
Eninde sonunda herkes şunu bilsin. CHP yargıya saygılıdır. Ama kendilerini birilerinin siyasi operasyonlarına alet edenler, bir gün yatarı olmayan suçtan 100. Gün Saraçhane’ye gelmişler, dağılmışlar metroya gitmişler. 80 gün cezaevinde yatıracaksın, anasını babasını perişan edeceksin. O çocukları okullar açılırken tahliye edeceksin, sonra ben hakimim ben savcıyım diyeceksin.
Başta Ak Toroslar olmak üzere bütün çeteleri dağıtacağız, adalet dağıtılmasının önünü açacağız.
'BİR TANE DELİL YOKKEN HAYSİYET CELLATLIĞI YAPTILAR'
Millet verdiği oylarla doldurduğu koltukları senin yargı kolları başkanın senin talimatından boşaltacak. Ondan sonra Cumhuriyet Halk Partisi'nin milletin oylarıyla doldurduğu o koltuklar sana ikiyüzlülük yapmayasın diye, özün darbeci sözde demokrat numarası yapmasın diye boş kalınca sinirleneceksin. Hadi oradan sende başka kapıya. Hala ortada bir iddianame yoktur. Kimse ne ile suçlandığını bilmemektedir. Bir tane delil, bir tane kanıt yokken yargısız infaz yapılmakta açıktan haysiyet cellatları tarafından arkadaşlarımızın onuruyla, şerefiyle, namusuyla oynanmaktadır. Bugüne kadar bunu Anadolu Ajansı'ndan yaptıkları yalan servislerle boş bir kasa yerine içinden eurolar çıkarılan kasa. Tutanakta kasa boş diyorsun, stok görüntü servis ettik diyorlar. Ve kendi kalemşorleriyle yargıdaki köşeleri dağıttığı ve kendinin bütün yanlışlarını savunanlarla televizyonda yandaş televizyonlardaki her türlü haksızlığa gözünü yummuş vicdanını saraya vermiş yorumcularla haysiyet cellatlığı yapıyordu."
ASGARİ ÜCRET TEPKİSİ
Asgari ücreti utanmadan sıkılmadan yüzde 20 artırmaya niyetleniyorlar. Asgari ücreti 26 bin lira yapmaya bir yıl boyunca da böyle tutmaya niyet ediyorlar. Erdoğan dün utanmadan sıkılmadan çıkıp diyor ki ;'kişi başı milli gelirimiz 17 bin dolara yükseldi.
'DAYANIN DEMEYE DİLİM VARMIYOR AMA...'
Bunun için asla ve asla "dayanın" demeye dilim varmıyor. Dayanılacak iş değil bunlar ama kimse umutsuzluğa kapılmasın. Çocukları aç bırakan bu iktidarı göndereceğiz. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında okullarda her gün bir her öğün dört kap sıcak yemekle çocuğun çorbasını, proteinini, tatlısını, meyvesini okuldaki okul yemeği ile bütün çocuklara ayrımsız ve ücretsiz vereceğiz. Okula başlayan çocuklar için her sene Ağustos ayının 15'inde ailelerinin hesabına bugünkü parayla 10.000 lira okula başlangıç ya da okula dönme desteği vereceğiz. Bu rakam bazı sendikalarda 23.000 lira bazılarında 25.000 lira diye hesaplanıyor.
'VALİLİKLERE, OKUL MÜDÜRLÜKLERİNE SESLENİYORUM'
Okullara gittim su sebilleri götürdük. Kurduk arıtma sistemli. Beyoğlu'ndaki okullarda izin veren bütün okullarda okullarda artık su sebili var. Zengini fakiri bedavaya iyi su içiyor." dedi. Ben de bunu Gökan Zeybek'e söyledim. Bütün belediyelere yazdık. Örneğin İstanbul'da Tuzla'da tüm okullara yapabildik. Bazı yerde hiçbir okula sokmadılar ama buradan bütün okul müdürlerine, Milli Eğitim müdürlerine, kaymakamlara, valilere sesleniyorum. İktidar baskısıyla korkup da böyle bir işin önüne geçen o sabiciklerin vebalini alır. Buradan bir kez daha tekrarlıyoruz. Cumhuriyet Halk Partili belediyelerin olduğu, hatta yakınınızda CHP'li belediyelerin olduğu yerde izin veren bütün okullara bedava su sebili. Hafta sonu dip bucak temizlik. Her gün sabah erkenden temizlik için ve ihtiyaç duyduğunuz ne varsa onu yapmak için. "Bizi silkeleyip de maaş ödeyemesinler, çalışamasınlar" diyen ceberut iktidara inat okulun kapısına güvenlik koymak için temizlikçi tutmak için velilerden kayıt parası alan bu vicdansızlara inat çağırın bizi bu hizmetleri CHP'li belediyeler yapacak.
'KALİTELİ EĞİTİM SINIFSAL HALE GELDİ'
Bu iktidar döneminde maalesef kaliteli eğitim sınıfsal bir hakka dönüştü. Belli sınıfların ulaşabildiği yoksulların mahrum kaldığı bir noktaya geldi. Artık kaliteli eğitime sadece zenginler erişebiliyor.
Bu da yetmez gibi şimdi 12 yıllık zorunlu eğitimi kısıtlamak ve kısaltmak istediklerini ifade ediyor Milli Eğitim Bakanı.
'ZORUNLU EĞİTİMİ KISALTMAK ÇOCUK İŞÇİLİĞİNİ YASALLAŞTIRMAKTIR'
Buradan söylüyorum. Zorunlu eğitimi kısaltmak çocuk işçiliğini yasallaştırmak ve çoğaltmaktır. Çocuk işçiliğinin yarattığı iş kazaları ve o güvencesiz ortamlarda sabilerin hayatlarını kaybetmesi çok daha fazla artacaktır. Zorunlu eğitimi kısaltmak kız çocuklarının eğitim dışına itilmesi demektir. Zorunlu eğitimi kısaltmak eşitsizliğin büyümesi, toplumsal uçurumun derinleşmesi gerektir. Peki kim istiyor bunu?