25. ve 26. Dönem AK Parti Mardin Milletvekili, yazar Orhan Miroğlu, iki buçuk saatlik belgeselini Atlas 1948 Sineması’nda düzenlenen özel gala gecesiyle izleyiciyle buluşturdu. Gösterime siyaset, iş, sanat, edebiyat ve kültür dünyasından çok sayıda davetli katıldı.

Matiate Production imzası taşıyan belgesel, 12 Eylül Darbesi sonrasında Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan insan hakları ihlallerini; tanık anlatımları, arşiv belgeleri ve canlandırmalar eşliğinde ele alıyor. Cezaevinde hayatını kaybedenlerin anısına adanan yapım, fiziksel ve psikolojik şiddetin izlerini izleyicinin yüzüne doğrudan çarpıyor, aynı zamanda vicdani bir yüzleşmeyle baş başa bırakıyor.

Orhan Miroğlu, bu belgeselle izleyiciyi yalnızca geçmişi izlemeye değil, onunla yüzleşmeye çağırıyor. Miroğlu’nun filmdeki şu sözleri, belgeselin ruhunu özetliyor:
“Türkiye, geçmişiyle tam anlamıyla yüzleşebilmiş bir ülke değil. Ama Diyarbakır Cezaevi, bu yüzleşmenin en önemli kavşak noktalarından biridir.”

“BAZI MEKTUPLAR VARDIR, ACISI HİÇ DİNMEZ”

Gösterim sonrası ŞOK Gazetesi muhabiri Senay Güncavar’a konuşan Orhan Miroğlu, belgeselin adının ve hikâyesinin yaşananlardan geldiğini vurguladı:
“Bazı mektuplar vardır, zarfı açılsa da içindeki acı hiç dinmez. ‘Posta Kutusu 213 Diyarbakır’ sadece bir adres değil; Türkiye’nin yakın tarihine atılmış en derin düğümlerden biridir.”
Bir dönem Diyarbakır Cezaevi’nde kalan Miroğlu, bu belgeselin aynı zamanda kendi yazın yolculuğunun bir devamı olduğunu dile getirdi. 2004’te yayımlanan “Dijwar: Faili Meçhul Cinayetler ve Diyarbakır Cezaevi’ne Dair Her Şey”, 2009’da okurla buluşan “Ölümden Kalma: Diyarbakır Cezaevinden Mektuplar” ve 2023’te yayımlanan “Posta Kutusu 213 Diyarbakır” adlı çalışmasının belgeselin altyapısını oluşturduğunu söyledi.

BELGESELİN ADI NEREDEN GELİYOR?

Miroğlu, belgeselin isminin çarpıcı hikâyesini şöyle anlattı:

“Cezaevinde görev yapan askerlerin aileleri, çocuklarının hangi koşullarda askerlik yaptığını bilmiyordu. Yapılan bir söyleşide, askerlerden biri ailesiyle “Posta Kutusu 213 Diyarbakır” üzerinden haberleştiklerini anlattı. Gelen ve giden tüm mektuplar komutanlar tarafından kontrol ediliyor, kişisel bir iletişim alanı olmuyordu. Filmde yer alan Atatürk pullu, yaklaşık 40 yıllık sararmış bir zarf, bu hafızanın somut bir simgesi olarak izleyiciyle buluşuyor.”

“BU FİLM ÖFKE İÇİN DEĞİL, YÜZLEŞMEK İÇİN”

Belgeselin amacının yeni bir öfke ya da düşmanlık üretmek olmadığının altını çizen Orhan Miroğlu, sözlerini şöyle tamamladı:

“Biz bütün olayları neden yaşadık? Türkiye bu hafızadan artık kurtulmalı. Bunun yolu da son bir kez cesurca yüzleşmekten geçiyor. Bu film, geriye bakmak için değil; anlayarak, öğrenerek ileriye bakabilmek için.”

BELGESEL SONRASI DUYGULAR ORTAKTI

Gösterim sonrası izleyiciler, duygularını ortak bir dille dile getirdi: Belgeseli izlerken derinden sarsıldıklarını söyleyen davetliler, salonu kaplayan sessizliğin anlatılan acıların ağırlığını daha da görünür kıldığını ifade etti. Birçok sahnede boğazlarının düğümlendiğini, gözyaşlarını tutmakta zorlandıklarını belirten izleyiciler, tanıklıkların ve görüntülerin hafızalarında uzun süre silinmeyecek izler bıraktığını vurguladı.

Muhabir: İSKENDER KORDU