Kur'an-ı Kerim'de Hz.Zekeriyya'nın ve Hz Meryem'in üç gün süreyle suskun kalıp meramını sadece işaretle bildirmeleri anlatılmakta ve bu susma halinden “oruç” olarak söz edilmektedir.
Söz konusu bu “susma orucu”nun Allah tarafından kendilerine emredildiğini ayetlerden anlıyoruz
Yüce Allah Cebrail (AS) aracılığıyla Hz. Meryem’e şöyle hitap etmiştir: "Ye, iç, gözün aydın olsun! Eğer insanlardan birini görürsen: ‘Ben Rahmân için susma orucu adadım, bugün hiçbir insanla konuşmayacağım’ de." (Meryem Suresi, 26.) Hz. Yahya’nın doğacağı müjdesini alan Hz. Zekeriyya, “Ey Rabbim, bana bir ayet ver, dedi. Allah, ‘senin ayetin tam üç gece insanlarla konuşmamandır’ buyurdu. Bunun üzerine mabetteki mihrab denilen hücreden kavminin karşısına çıktı ve “sabah akşam teşbih edin” anlamında işaretle konuştu.” (Meryem Suresi, 10-11.) Ayette, “ewhâ ileyhim: onlara vahyetti” şeklinde ifade edilmiştir. “Vahiy” kelimesi sözlükte “ses olmaksızın işaretle konuşmak” anlamında olduğu için, biz de “işaretle konuştu” şeklinde çevirdik.
Meryem Suresi, 26. ayet meali
Ye iç, gözün aydın olsun! İnsanlardan birini görürsen de ki: Ben, çok esirgeyici olan Allah’a adakta bulundum; artık bugün hiçbir insanla konuşmayacağım.”
Hz. İsa’nın ve Hz. Yahya’nın doğum müjdesinden sonra Hz. Meyem’e ve Hz. Zekeriyya’ya susma orucunun görev olarak verilmesi, o zamanki şeriatte böyle bir ibadetin bulunduğunu ve doğum müjdesi nedeniyle bu orucun üç gün süreyle tutulduğunu anlıyoruz.
Susma orucu, Peygamberimizin (ASV) şeriatinde bir ibadet olarak yer almamıştır. Fakat Kur’an ayetlerinde yer aldığı ve bize de öğüt verdiği dikkate alınırsa bu oruca bazen ihtiyaç olabileceği görülür.
Çeşitli sakıncalar nedeniyle dilimizi tutmamız gereken durumlar olabilir. Böyle hallerde bu orucu tutmamız gayet meşrudur. Bazen olur ki ne kadar dil döksek de muhatabı ikna edemeyiz, inandıramayız. Hz. İsa’nın doğumu olayında Hz. Meryem ne kadar da dil dökse, ön yargılı kavmini ikna edemezdi. Susma orucunun ne kadar yerinde olduğu açıktır. Sözleri tersine çevirmenin, iftira ve yalancılığın, yalan haberin çok yaygın olduğu günümüzde, susmanın veya daha az konuşmanın, bazı konularda dili tutmanın ne kadar önemli olduğu açıktır. İnsan, vücudunu örttüğü gibi, içinde saklı bazı bilgileri de örtmeli, kalbindeki her şeyi dile dökmemelidir. Akıl bunu gerektirir. Onun içindir ki büyüklerimiz çok veciz bir ifadeyle “Akıllının dili kalbindedir, ahmağın kalbi dilindedir” demişlerdir.