Camus’nün bir stadyumda, gözünü oyundan ayırmadan verdiği röportajı bilirsiniz. Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı yıl, sorulan sorulara cevap verirken gözlerini sahadan ayırmıyordu. Öyle tutkundu bu spora. Onun için futbol, insanın kendini ölçtüğü bir aynaydı.

Gençliğinde kaleciydi Camus. Ve kaleciliği, sadece futbolda değil, hayatta da bir duruş biçimi olarak görüyordu. "Ahlak ve insanın yükümlülükleri hakkında güvenebileceğim ne biliyorsam onu futbola borçluyum. Nihayetinde topun asla beklenen yere gitmediğini öğrendim." derken, aslında şunu söylüyordu: Hayat öngörülemezdir ama sen yine de doğru yerde durmak zorundasın.

Camusgoal 1024X765

FUTBOLUN KUTSALI ARTIK TOP DEĞİL, PARA

Camus’nün döneminde futbol, para için değil, anlam için oynanıyordu.
Oyun, bir aidiyet, bir ruh meselesiydi. Şimdi ise futbol, dev bir manipülasyon ekonomisine dönüşmüş durumda.
Milyonlar dönüyor, oranlar değişiyor, maçlar şaibeli hale geliyor.

Futbolun kutsalı artık top değil, para.

Son haftalarda Türkiye’yi sarsan bahis skandalı, Camus’nün bu saf mirasına gölge düşürecek kadar kirli.
TFF’nin yürüttüğü soruşturmada yüzlerce hakemin ve futbolcunun bahis hesabı olduğu ortaya çıktı.
Bazılarının binlerce kez bahis oynadığı tespit edildi.
Saha içindeki mücadeleye inanmamız istenirken, perde arkasında futbolun ruhu satılıyor.

YAŞASA NE DERDİ?

Camus’nün futboldan öğrendiği şey dürüstlüktü.
Bizim futbolumuzdaysa bugün dürüst kalabilmek, neredeyse imkânsız bir erdem.

Bugün o vicdanın yerini algoritmalar, bahis oranları, manipülasyon stratejileri aldı.
Tribünlerde artık “futbol” değil, “kumar” konuşuluyor.
Camus yaşasa, belki şöyle derdi:

"Ahlak hakkında bildiğim her şeyi futbola borçluydum; ama futbol artık bana hiçbir şey öğretmiyor.”

Kaynak: DEMET SAROVA