Ülkenin yükü ağır. Her sabah, omzuna bir yenisi ekleniyor: fiyatlar, siyasi kavgalar, şiddetin her türlüsü, bir türlü dinmeyen o uğultu… Deprem korkusu. İnsan bu gürültünün içinde sadece nefes almak istiyor. Kimisi bir kitabın içine saklanıyor, kimisi bir tiyatro sahnesinin karanlığına, kimisi yüz yirmi dakikalığına bir filme. Kaçış biçimleri değişiyor çünkü yaralar aynı değil.

Ve kimileri de yüzünü futbola dönüyor. Çünkü bu topraklarda hâlâ milyonları aynı anda ayağa kaldıran, aynı anda susturup sonra yeniden aynı anda bağırmasına sebep olan tek şey o. Bir pasın isabetinde, bir golün birkaç saniyelik ömründe, hayata yeniden tutunuyor insan.

“ÜLKE BU HALDEYKEN MİLLET MAÇ PEŞİNDE”

Ama işte yine o anlarda başlıyor sosyal medyada fısıltılar. Ekşi Sözlük’te küçümseyici başlıklar açılıyor, X’te cümleler uçuşuyor: “Ülke bu haldeyken, millet maç peşinde.”

Ne kadar tanıdık, değil mi? O yukarıdan konuşan ses… Her şeyi çözmüş, herkesin neyle ilgilenmesi gerektiğini bilen o kibirli ton. Futbolu seveni “cahil”, sevineni “duyarsız” ilan ediyor. Sanki yirmi dört saatinin doksan dakikasını maça ayıran herkes, ülkenin bütün gerçeklerinden kaçıyormuş gibi. Sanki öfkeyle dolu bir timeline, vicdanın en yüksek haliymiş gibi.

Oysa mesele bu kadar düz değil. Kimse bir maçı izlerken hayata sırtını dönmüyor. Tam tersine, bazen yaşamak için o oyuna, o sese, o gürültüye mecbur kalıyoruz.

Tribün dediğin yer, bir ülkenin röntgenidir aslında. Aynı anda dua edenle küfredenin, ağlayanla gülenin, umut edenle vazgeçenin buluştuğu yer. O çelişkinin adı futboldur zaten: sevinçle öfkenin, inançla umutsuzluğun aynı saniyede çarpışması. Bir pas hatasında ülke yıkılır, bir son dakika golünde yeniden kurulur. Çünkü o yeşil zemin, milyonlarca insanın ortak belleğidir.

OYUN İNSANIN EN ESKİ DİRENİŞ BİÇİMİDİR

Huizinga der ki, insan sadece bilen değildir, oynayandır da. Homo ludens! Oyun, insanın en eski içgüdüsüdür. Bir anlam arayışı değil, bir dayanma biçimidir. Evet, bu ülke ağır bir yük taşıyor. Ama insan, yükün altında değil; aralarında açtığı küçük aralıklarda yaşar. Futbol, o aralıklardan biri. Rahat bırakın da insanlar nefes alsınlar…

Kaynak: DEMET SAROVA