Erzurum'da doğan fakat babası polis memuru olduğu için il il gezen Metli, çocukluğunun büyük bir kısmını Denizli'nin bir kasabasında, bahçesinde birçok meyve ağacının olduğu evde geçirdi. İlkokulu bitirdikten sonra babasının görevi nedeniyle İstanbul'a taşındı.
Metli, lisede arkadaşlarının kendisini Reşat Nuri Güntekin'in romanında Anadolu'ya giden öğretmen Çalıkuşu'na benzetmesiyle öğretmeyi ne kadar sevdiğini fark etti ve öğretmen olmaya karar verdi.
Trakya Üniversitesi Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Bölümü'nden mezun olan Metli, yüksek lisansını İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi'nde eğitim yönetimi ve denetimi alanında tamamladı.

Öğretmenliğe Bitlis'teki Adilcevaz Kavuştuk İlkokulu'nda başlayan Metli, İstanbul'un Tuzla ilçesindeki Binali Yıldırım İlkokulu'nda sınıf öğretmenliği yapmaya devam ediyor.
Metropol yaşamında doğaya özlemi giderek artan Metli, mesleğini tabiatla ilişkilendirecek içerikler hazırlayarak çocuklara fen bilgisi dersini ormanda çeşitli etkinliklerle veriyor.

Metli, AA muhabirine, çocukluğunun ailesinin toprak ve bitkilere sevgisi ve çabalarıyla şekillendiğini söyledi.
Babasının çiçek yetiştirdiğini dile getiren Metli, "Babamın yetiştirdiği gül fidanlarından çiçek buketi yapıp öğretmenime hediye götürürdüm. O yüzden doğanın içinde hep vardım. Bir kiraz ağacımız vardı. Benim çocukluğumun sembolüdür, kiraz hala benim çok sevdiğim bir meyve. Çocukluğumda bıraktığı o güzel anıların sahibi olduğu için diye düşünüyorum." şeklinde konuştu.
Metli, annesinin de evde kendi bitkilerini yetiştirdiğine dikkati çekerek, ilkokul yıllarında okul müdürünün oluşturduğu bahçede güllerin büyüme sürecinin çocukluk hafızasında en çok kazınan anlardan biri olduğunu ifade etti.
Çocukluğunda yaşadığı Denizli'deki evin bahçesinde neredeyse Ege'de yetişebilecek tüm meyve ağaçlarının ve birçok çiçek türünün bulunduğunu belirten Metli,"Elmamız, armudumuz, ayvamız, kiraz ağacımız, sümbülümüz, hanımelimiz vardı. Hanımelimiz, kapımızın kenarında her girdiğimizde güzel kokusunu yayardı. Hala her hanımeli kokusunu duyduğumda çocukluğuma giderim." diye konuştu.

DOĞAYA ORMANA YAŞAMA OLAN FARKINDALIKLARI ARTIRIYOR
Metli, 2000'den sonraki neslin beton binaların arasında dijital dünyanın içine doğduğunu, bu nesli doğayla tanıştırıp kaynaştırarak dijital dünyanın bağımlı halinden kurtarmaya çalıştığını dile getirdi.
Birinci sınıf öğrencilerine orman sevgisi ve doğaya karşı duygusal bağ kazandırmaya odaklandığını belirten Metli, "Ben, onlara okulda 'Ormanımızı sevelim, doğayı koruyalım.' diye ne kadar söylersem söyleyeyim duygusal bağ kuramadığı bir şeyi çocuk koruyamaz, sevemez. İnsan, sevdiğini incitmek istemez ve ormana olan sevgileri, artık kafalarında oturan o şema, sınıfta ben onlara 'Ormanı korumalıyız, o bizim can dostumuz.' dediğimde artık çok daha güzel anlam bulacak." görüşünü paylaştı.
Metli, çocuklara önce yabancı cisimleri yememek, hiçbir canlıya zarar vermemek ve ormanın kendi adabına saygı göstermek gibi davranış kurallarını öğrettiğini söyledi.
Öğrencilerle sürekli ormana gittiklerine işaret eden Metli, şunları kaydetti:
"İlk geldiğimizde ormanda çiğdem çiçekleri vardı. Çocuklara bu çiçeğin sonbaharda çıktığını anlattım. İlk hafta yere bakmadan basıyorlardı. İkinci hafta geldiğimizde o çiğdem çiçeklerine basmadan yürümeye çalıştılar. Farkındalık, ikinci hafta kendini gösterdi. Doğaya, ormana, yaşama olan farkındalıkları artıyor. Şu an dijitalin etkisini ne kadar kırarsak bizim için o kadar büyük bir nimet."
YAPARAK YAŞAYARAK ÖĞRETMİŞ OLUYORUZ
Konuları orman drama etkinlikleri yaparak öğrencilere anlattığına dikkati çeken Metli, "Çocuklar, arı, ayı ve balık tacını takıyorlar ve biz bu ekosistem bilgisini verdiğimizde, 'Haydi bakalım şimdi balıklar, sivrisinekleri kovalıyor çünkü sivrisineklerle karnını doyurması gerekiyor, haydi bakalım şimdi ayı karnını doyuracak, balıkları kovalayacak.' dediğimde hem kaçmaları gerekiyor hem de birbirlerini yakalamaları gerekiyor. Doğadaki dengeyi, kaçma ve hayatta kalma ile yakalama arasındaki o dengeyi, ekosistemi üç hayvan üzerinden burada yaparak, yaşayarak öğretmiş oluyoruz." dedi.
Metli, ormanı mekan olarak kullanmanın bile öğrenciler için önemli kazanım olduğunu belirterek, matematik, fizik ve kimya gibi dersleri doğal ortamda işlemenin zenginlik katabileceğini söyledi.
Ormanda ders işlerken keşif kartlarını kullandıklarını anlatan Metli, şöyle devam etti:
"Daha önce bilgisini aldıkları kartlarda olan görselleri ormanda arayıp bulmaya çalışıyorlar. Burada farklı türleri görmüş oluyorlar. Büyüteçlerimiz var. Büyüteçlerle mantar, alg, liken kavramlarını öğrenmiş oluyorlar. Orada da büyüteçleriyle aradaki farkı görmeye çalışıyorlar. Mantar, alg, iki yakın dost ve bir araya geldiğinde likeni oluşturuyorlar diye çocuk şemalarında olacak şekle indirgemeye çalışıyoruz konuyu."
Öğrencilerden Hasan Buğra Peksöz de okulda ve ormanda ders yapmayı çok sevdiğini ve sarmaşıkların ve sincapların özel ilgi alanı olduğunu söyledi.
Doğayı korumak için dikkatli davrandığına işaret eden Peksöz, "Çöp atmıyorum, mantarlara zarar vermiyorum. Bir de o kadar da çok su kullanmıyorum." dedi.
Ekin Estelik de ormanda gezerken bulduğu mantarları zehirli olabileceği için yaprak ile tutup topladığını anlattı.
Ormana geldiklerinde doğa etkinlikleri yaptıklarını dile getiren Estelik, "Bazen kuş yuvası yapıyoruz, bazen mantar topluyoruz. Bir sürü etkinlik olabiliyor yani." diye konuştu.
Öğrencisi Öykü Sarı da ormanda en sevdiği etkinliğin ekosistem oyunu olduğunu söyledi.





