Uzmanlar İstanbul’u büyük bir deprem ve bu depremin hem fiziki hem sosyal anlamdaki yıkıcı sonuçlarına karşı uyarıyor. Binaların depreme dayanıklı hale getirilmesinin altını çiziyorlar. Fakat binaları depreme dayanıklı hale getirmek için uygulanacak kentsel dönüşüm projelerinde sosyal yapı ve sosyal doku dikkate alınmaz ve rantçılara teslim olunursa bu “dönüşümün” yaratacağı sosyal yıkımı İstanbul on yıllarca atlatamayabilir.

Bilim insanları, İstanbul için bir kez daha uyarılarını en yüksek sesle dile getiriyor: Büyük bir depremin yaklaşmakta olduğuna dair ciddi bulgular var ve acil önlemler alınmazsa, bu dev metropolde çok büyük bir felaket yaşanabilir. Özellikle fay hatlarının yakınında bulunan bu mega şehirde olası bir depremin yıkıcı sonuçlarının önüne geçmek için zaman giderek daralıyor. Uzmanlar, yerel yönetimler ve merkezi hükümet yetkilileri başta olmak üzere tüm yetkililere sesleniyor: "Ey siyasiler, İstanbul’un geleceği için vakit kaybetmeden harekete geçin!"

Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, dün yaptığı açıklamada İstanbul’un deprem riskine dikkat çekerek şunları söyledi:

“Marmara bölgesinde bu deprem olacak. Bunun nedeni Marmara'nın altında 160 km uzunluğunda canlı bir fay vardır. Bu fayın önemli bir kesimi en son 1766 yılında deprem üretmiştir. Dolayısıyla şimdi bu fayın 250 sene de bir deprem ürettiğini düşünürsek zamanı geçmiştir birincisi bu.

İkincisi Marmara denizinin doğusunda 1999'da deprem oldu batısında 1912'de Şarköy'de deprem oldu ikisinin ortası denizin içinde deprem 1766'dan beri olmadı bir sismik boşluk oluştu. Dolayısıyla burada bir deprem olacak.

Üçüncü bir neden de 99 depremleri Marmara'nın altına bir stres transfer etti. Marmara'nın altında birikmiş enerjiyi daha fazla arttırdı olacak depremi öne çekti. Bizim denizde yaptığımız 8 gemiyle yaptığımız uluslararası araştırmalar gösteriyor ki İstanbul bir depreme gebedir. İstanbul maalesef depreme hazır değil.”

YERİNDE KENTSEL DÖNÜŞÜM EN ETKİLİ ÇÖZÜM

Prof. Görür’ün açıklamaları olası bir depremin sadece binaları değil, milyonlarca insanın hayatını etkileyecek boyutlara sahip olabileceğini gözler önüne sererken harekete geçme çağrılarının önemini de bir kez daha gözler önüne seriyor.

İstanbul'da yüz binlerce bina, teknik raporlar ve araştırmalar doğrultusunda depreme dayanıksız olarak tanımlanmış durumda. Hal böyleyken bilim insanları ve mimarlar, kentsel dönüşüm projelerinin vakit kaybetmeden hayata geçirilmesi gerektiğini savunuyor. “Yerinde kentsel dönüşüm”, İstanbul'u böylesi bir felaketten korumanın en etkili çözümü olarak öne çıkıyor.

FİKİRTEPE FELAKETİ ÖNÜMÜZDE DURUYOR

Ancak, böylesi hayati bir dönüşümün aciliyeti herkes tarafından kabul edilse de İstanbulluların büyük bir bölümü kentsel dönüşüm süreciyle ilgili başka bir korku yaşıyor. Bu korku, depreme karşı alınacak önlemlerin doğru yönetilmemesi halinde evlerinden, mahallelerinden, komşularından koparılma endişesiyle ilgili. Şehrin çeşitli semtlerinde yaşayan milyonlarca insan, kendilerini buralara ait hissediyor, sosyal yaşamlarını ve bağlarını bu semtlerde sürdürüyor. Ancak kentsel dönüşüm sürecinde yaşanan bazı olumsuz örnekler, bu sürecin “rantsal dönüşüme” dönüştüğü yönündeki endişeleri artırıyor.

Birçok İstanbullu, kentsel dönüşüm adı altında mahallelerinden uzaklaştırılarak, yüksek rant getirisi olan projelere kurban edileceklerinden korkuyor. Korkularında da haksız değiller. 2005'te önce 'özel dönüşüm alanı', daha sonra 'kentsel dönüşüm alanı' olarak ilan edilen Fikirtepe'deki kentsel dönüşüm mağdurlarının kiraları dahi ödenmedi, pek çok noktada eylem yaparak seslerini duyurmaya çalıştılarsa da seslerini duyan da olmadı.

ZORLA ÇIKARILMA VE ŞEHRİN UZAK BÖLGELERİNE SÜRÜLME RİSKİ

Kentsel dönüşümde zorla çıkarılma ve şehrin daha uzak bölgelerine gönderilme riski, dönüşümün olumlu yönlerini gölgeliyor. Özellikle, yıllardır aynı semtte yaşayan komşuluk ilişkileri güçlü aileler için bu tür zorunlu göçler, sosyal doku üzerinde yıkıcı etkiler yaratabilir.

İşte tam bu noktada, kentsel dönüşüm projelerinin "yerinde dönüşüm" modeline odaklanması gerektiği açıkça ortaya çıkıyor. Yerinde kentsel dönüşüm, insanların yaşadıkları mahallelerde kalmalarını sağlayarak, sosyal bağların ve yaşam kalitesinin korunmasını hedefliyor. Uzmanlar, bu modelin sadece binaları sadece fiziksel olarak depreme dayanıklı hale getirmekle kalmayacağını, aynı zamanda şehrin sosyal ve kültürel yapısını da koruyacağını vurguluyor. Halkın güvenliğini sağlarken onları yaşam alanlarından koparmamak büyük önem taşıyor.

SADECE FİZİKSEL ALTYAPI DEĞİL SOSYAL ADALET DE GÖZETİLMELİ

Deprem riskine karşı alınacak önlemlerin sadece fiziksel altyapıya yönelik değil, aynı zamanda sosyal adalet gözetilerek yapılması gerektiğine dikkat çeken uzmanlar, bu konuda siyasilerin hızlı, adil ve kararlı bir şekilde hareket etmesi gerektiğini belirtiyor. "İstanbul’u güvenli hale getirmek için atılacak her adım, halkın huzurunu da garanti altına almalı,"diyorlar. Aksi takdirde, depreme karşı korunmaya çalışırken İstanbulluların hayatlarını altüst edecek başka bir krizin içine sürüklenmesi kaçınılmaz olabilir.

Özetle, İstanbul’da olası bir deprem felaketine karşı vakit kaybetmeden harekete geçilmesi ve yerinde kentsel dönüşümün bir an önce uygulamaya konulması elzemdir. Bu süreçte halkın endişeleri dikkate alınmalı, herkesin güven içinde yaşadığı mahallelerinde kalabilmesi sağlanmalıdır. Siyasi iradenin, halkın bu hayati talebine kulak vermesi ve İstanbul'u sadece fiziksel olarak değil, sosyal açıdan da dayanıklı bir şehir haline getirmesi bekleniyor.