Fenerbahçe taraftarı, dün gece Nice karşısında sahada uzun zamandır özlemini duyduğu bir manzarayı izledi: Birlikte hareket eden, tek yürek olmuş bir takım.
Sahadaki on bir sarı-lacivertli futbolcu, sadece top peşinde koşan bireyler değil, ortak bir amaç uğruna çalışan bir organizmaydı. Bu, teknik direktör Mourinho'nun ayrılığından sonra içine düşülen belirsizliğe ve topu rakibe verip savunmaya çekilmenin yürekleri ağza getirdiği o kasvetli döneme bir cevap gibiydi.
Dominic Tedesco henüz rüştünü ispat etmiş bir isim değil, bu inkâr edilemez. Takımın başındaki süreç bir adaptasyon dönemi. Ancak Nice maçı, onun elinden çıkmış cesur bir taslağın ilk çizgileriydi. Beklemek yerine topa gitmek, pas koridorlarını tıkamak için sergilenen o agresif tavır ve daha ilk dakikalardan "bu maçı kazanacağız" diyen vücut dili, sadece rakibi değil, kendi geçmişinin hayaletlerini de geride bırakma niyetini haykırıyordu. Tribünler de bu enerjiyi hissetti ve hemen takımın arkasında kenetlendi.
Ancak maçın ikinci yarısında, adeta bir refleks gibi, o eski alışkanlık depreşti. "Topu ver, defansa çekil ve kontratağın peşine düş"… Bu taktik, Fenerbahçe kurdelesiyle paketlense de, seyircinin yüreğini aynı heyecanla hoplatıyor. Çünkü bu camia, geçmişte bu yöntemle, en alakasız anlarda yenen golleri, savunmanın sarsak hatalarını fazlasıyla yaşadı. Tedesco'nun asıl sınavı, bu "kontratak romantizmi" ile "kontrolcü agresiflik" arasındaki dengeyi nasıl kuracağı olacak. Cesaret mi, temkinlilik mi? Maçın gidişatı bu iki kutup arasında gidip gelirken, aslında Tedesco'nun Fenerbahçe'deki geleceğine dair ipuçları da sahada dolaşıyordu.
Bu olumlu havayı bozmayan bir diğer etken de hakem Srdjan Jovanovic'ti. Sırp hakem, modern futbolun beklediği fiziksel yeterlilik, oyuncularla iletişim ve kararlarındaki tutarlılık gibi üst düzey standartları karşıladı. Disiplinli ve otoriter yönetimi, oyunun temposunu ve çizgisini belirlemede etkili oldu. Sahaya koyduğu bu yüksek standart, onun uluslararası arenada daha büyük final organizasyonlarında da adını duyuracağının bir göstergesiydi.
Sonuç olarak, bu maç bir zaferin ötesinde, bir aynaydı. Taraftara, takımın birlik ruhuyla neler yapabildiğini; teknik ekibe ise, eski alışkanlıkların gölgesinden tamamen çıkmanın ne kadar hayati olduğunu gösterdi. Yol uzun, Tedesco hâlâ yolun başında. Ama dün gece sahada parlayan o "birlikte hareket etme" ışığı, en karamsar taraftarın bile içine bir umut serpti. İyi yolda olduklarını söylemek için henüz erken belki, ama en azından doğru yöne baktıklarını göstermek için yeterliydi.