Uluslararası ilişkilerde adaletin sesi her zaman güçlünün sesiyle yankılanmaz. Bazen bu ses, zulme karşı çıkan devletlerin kolektif iradesinden de doğar.

Son haftalarda, İsrail’in Gazze’de yürüttüğü askeri operasyonlar, insanlık dışı uygulamalar ve kitlesel yerinden etmeler, dünya kamuoyunda giderek büyüyen bir tepkiye neden oluyor. Fransa, İngiltere, Kanada, Avustralya, Belçika, Lüksemburg, Malta, Portekiz, Andorra ve San Marino gibi ülkeler, Filistin devletini tanıyacaklarını açıklayarak bu tepkiye diplomatik bir boyut kazandırdı. Bu adım, İsrail’in şiddetle karşı çıktığı sembolik ama anlamlı bir hamle.

Ancak, tanıma kararları ne kadar önemli olursa olsun, Gazze’deki insanlık dramı devam ediyor. İsrail, uluslararası tepkilere rağmen operasyonlarını hız kesmeden sürdürüyor. Binlerce masum insan evsiz, açlık ve salgın hastalıklarla mücadele ederken, çoluk çocuk, genç yaşlı demeden süren katliamlar vicdanları sızlatıyor. İsrail’in bu pervasız tutumunun arkasında ise ABD Başkanı Trump’tan gelen açık destek var. Trump yönetiminin İsrail’e verdiği koşulsuz destek, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ndeki vetoları ve diplomatik kalkanı, İsrail’i adeta “mahallenin abisinden destek alan şımarık bir çocuk” gibi davranmaya itiyor.

Bu tablo karşısında, küresel toplumun sessizliği ya da yavaş tepkisi daha da düşündürücü. Filistin’in tanınması, elbette önemli bir siyasi mesaj, ancak bu mesajın sahada yaşanan acılara nasıl yansıyacağı belirsiz. İsrail, tanıma kararlarını “tehlikeli bir ödül” olarak nitelendirip kınarken, bir yandan da Gazze’deki operasyonlarını yoğunlaştırıyor. Bu durum, uluslararası hukukun ve insani değerlerin, güç politikaları karşısında ne kadar çaresiz kalabildiğini gösteriyor.

25 Eylül’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Trump’ın yapacağı görüşme, bu bağlamda kritik bir öneme sahip. Erdoğan’ın, Gazze’deki insanlık dramını ve Filistin’in tanınması sürecini Trump’a doğrudan dile getirmesi bekleniyor. Ancak Trump’ın bu uyarıları dikkate alıp almayacağı, tüm dünyanın merakla beklediği bir soru. Trump yönetiminin bugüne kadar izlediği politikalar, bu konuda iyimser olmak için pek fazla neden sunmuyor.

Sonuç olarak, Filistin’in tanınması, meşru bir devlet kurma mücadelesinde önemli bir adım olsa da, asıl mesele sahada kanın durması, insanların güvenliğe kavuşması ve kalıcı bir barışın inşasıdır. Uluslararası toplum, İsrail’e yaptırım uygulamak ve insani yardım mekanizmalarını harekete geçirmek konusunda daha kararlı olmalı. Aksi takdirde, tanıma kararları kağıt üzerinde kalmaya, Gazze’de ise acılar dinmeyecektir. Umudumuz, Erdoğan-Trump görüşmesinin bu anlamda bir dönüm noktası olması ve insanlık adına somut adımların atılmasına vesile olmasıdır.