Galatasaray, transfer dönemini adeta bir blokbuster film gibi yaşattı. Osimhen, Sane,İcardi, Davinson Sánchez gibi dünya yıldızlarını kadrosuna katan sarı-kırmızılı ekip, yalnızca Süper Lig’e değil, Avrupa’nın devlerine de meydan okuyor.

statistikler, gol yolları ve kadro derinliğiyle Türkiye’de rakipsiz olduğunu gösteriyor. Peki ya Avrupa?

Dün gece Rizespor karşısında alınan galibiyet, bu soruyu bir kez daha düşündürdü. Galatasaray, oyunla değil; fizik, set parçalama ve bireysel gücüyle üstünlük sağladı. Rizespor’un direkten dönen şutu ve ofsaytla iptal edilen iki golü, aslında Sarı-Kırmızılı savunmanın nasıl alarm verdiğini gösterdi. Organize savunma, hızlı kontratlar karşısında kırılganlaşıyor. Türkiye’de duran toplarla kurtarılan maçlar, Avrupa’da aynı işlevi görmeyebilir.

Nitekim Galatasaray’ın duran top istatistikleri dudak uçuklatacak düzeyde. Son 40 lig maçında 42 gol! Bu, Arsenal’ın Premier Lig’deki performansını andırıyor. Dün de 0-0’lık dengeyi bozan gol bir köşe vuruşundan geldi. Ancak Şampiyonlar Ligi’nde rakipler, duran topa önlem almada ve ofsayt tuzağı kurmakta daha becerikli, setten gol yememekte daha organize.

Galatasaray’ın en büyük şansı ise sezonu müthiş bir formla açan yeni yıldızlar: Sallai’nin yaratıcılığı, Osimhen’in arzusu, Davinson ve Abdülkerim’in savunmadaki katkısı… 4 maçta 13 gol, kayıpsız 12 puan. Bu performans, sadece lig için değil, Avrupa için de umut vaat ediyor.

Ancak gerçek sınav Eylül’den sonra başlayacak. Galatasaray, Türkiye’de gücüyle devleşirken, Avrupa’da daha akıllı, daha disiplinli ve daha organize bir oyun kurmaya ihtiyaç duyacak. İki yüzünü birleştirdiği gün, gerçekten korkulacak bir takım olacak.

Şimdi soru şu: Galatasaray, gücünü oyuna entegre edebilecek mi? Yoksa Şampiyonlar Ligi’nde bu güç, “yalnız” mı kalacak?