BluTV’nin orijinal yapımı “Magarsus”, klasik bir suç draması olmanın çok çok ötesinde. Güç savaşları, aile içi çatışmalar ve Türkiye’nin sosyo-ekonomik yapısına dair keskin gözlemlerle dolu bu yapım, yayınlanmadan önce Berlin TV Series Festivali’nde ödül alarak adını duyurmuştu. Açıkçası boşuna değilmiş. İlk sezon itibarıyla da beklenen etkiyi yarattığını söylemek mümkün.

Dizi, Adana’nın Sarıbahçe kasabasında narenciye ticaretiyle uğraşan Kurak ailesinin hikâyesini merkeze alıyor. Ancak bu, sadece bir ailenin ticari mücadelesi değil; geleneksel düzenin, çıkar ilişkilerinin ve değişime direnen toplumsal dinamiklerin de bir yansıması. Hikayenin adını aldığı Magarsus antik kentinin iktidar savaşlarıyla paralellik göstermesi, anlatıma tarihsel bir derinlik katıyor. Geçmişin ve bugünün güç dengeleri arasında kurulan bu bağ, benim gibi detaylara takılan izleyiciler için diziyi daha anlamlı kılıyor.

Oyunculuklara gelirsek; Ercan Kesal, Halil Kurak rolünde otoriter ve acımasız bir karakteri büyük bir doğallıkla canlandırırken, Berkay Ateş, Halil’in yeğeni Beton’un iç çatışmalarını ustalıkla yansıtıyor. Merve Dizdar, Amerika’da eğitim alıp ailesinin gölgesinden kurtulmaya çalışan Tansu karakteriyle güçlü bir kadın figürü çizerken, Çağlar Ertuğrul’un Halil Kurak’ın öfkeli oğlu Turgut olarak ekrana gelmesi ise hikayeye bambaşka bir enerji katıyor. Diğer oyuncuları benzer rollerde çok gördük ancak Çağlar Ertuğrul’un böyle bir karaktere hayat vermesi oldukça şaşırtıcı oldu. İlk bölümlerde biraz sırıtsa da ilerledikçe belli li rolüne adapte olabilmiş. 

Toygar Işıklı’nın müzikleri ise dizinin dramatik yapısını tamamlayan önemli bir unsur. “Magarsus” bana kalırsa oldukça  derinlikli bir yapım. Bunu arayanlar için biçilmez bir kaftan…