Kıbrıslı Türk'lerin Destansı Erenköy Direnişi Ve Şehit Pilot Cengiz Topel..

Var olmak için yok olmayı göze alanlar.!

Kıbrıs'ın kuzey batısında yer alan Dillirga bölgesindeki Türk'ler 8 aydır devam eden Rum ablukasına kahramanca direniyordu.

Rumların 5 Ağustosta başlattığı genel taarruzun ardından mücahitlerin elinde sadece Erenköy kalmıştı.

Erenköy'ü bu denli önemli kılan o gün için  Kıbrıs Türk'ünün Anadolu'ya açılan tek kapısı ve silah ikmali için bir köprü başı olmasıydı.

Kıbrıs Türk'ünün varoluş mücadelesinde bir dönüm noktasına gelinmişti. Ya Türkiye yardıma gelecek ya da aylardır süren bu direniş son nefese kadar devam edecekti.

Rum kuvvetleri Erenköy'ü ele geçirecek son taarruza bütün imkanları ile hazırdı.

Taarruzun zaferle sonuçlanmasından emin olan Rum general Grivas, harekata başlarken bütün dünya gazetecilerini Türk'leri nasıl denize dökeceklerini görmeye davet etmişti.

8 Ağustos gününe gelindiğinde Erenköy'ü kuşatan kuvvetler, komandolardan oluşan 2 bin asker, zırhlı araçlar, topçu birlikleri ve 2 hücumbottan oluşuyordu.

Buna karşılık 500 civarında öğrenci, 10-15 komando ve köylülerden oluşan toplam 630 mücahit hafif makinalı tabanca ve tüfek, bazuka, küçük havan topu ve az sayıda geri tepmesiz topla Erenköy'ü savunmaya hazırlanıyordu.

Türk Mukavemet Teşkilatı'nın ilk bayraktarı olan Akıncı kod adlı Albay Ali Rıza Vuruşkan'ın komutasında aralarında Rauf Denktaş ve gazeteci Ömer Sami Coşar'ın da bulunduğu mücahitler Erenköy'e çekilerek son savunma düzenlerini almışlardı.

Erenköy , Rum mevzilerinin altında mahkum bir arazide bulunuyordu.  BM barış gücü askerlerinin tahliye talebini reddeden 700 civarında ihtiyar, kadın ve çocuk mücahitlerle kader birliği yapmayı tercih etmiş adeta ölümü bekliyorlardı.

Rumlar8 Ağustos 1964 sabah saatlerinden itibaren Erenköy'ün içine doğru yoğun bir havan bombardımanına başladılar. 2 Rum hücumbotu ise Erenköy açıklarından köyü ateş altına aldı. Her yönden saldırıya uğrayan savunma hatları daha fazla dayanacak durumda değildi…

Devamı Çarşamba günkü İlkeli Köşe’de…

İlkeli Söz; Bir annenin kızına yüreğiyle kaleminden dökülenler; Güzel Eylül’üm
Senin ömrün kadar, benim ömrümün yarısından fazla süredir birlikteyiz. Anne kız olmanın ötesinde, yol arkadaşı olduk birbirimize, kader birliği yaptık. Seni ilk yanıma koyduklarında kocaman köfte dudaklarınla beni her an öpecekmiş gibi duruyordun. 

Nefesin nefesime karıştığında içimden bir sevgi baloncuğu çıktı. 

O gün bugündür yüreğim hep o sevgi ile atıyor. Kocaman rengarenk saf bir sevgi. Sevginin en güzel hali. Küçücükken en sevdiğim şeylerden biri, yatakta seninle Şehnaz Tango’yu izleyerek uyumaktı.

Ellerin saçımda, yüreğin avucumda sohbet ederken uyuyakalmak. Bukle bukle saçlarını kenara çekip, kokunu içime çekerek seni öpmek. Çocukluğun, saflığın, sevginin kokusu  idi içime çektiğim. Seni her düşündüğümde hep burnumun kıyısında duyduğum koku.

Hırçın, huysuz okul günlerin, kendince çok ama genele göre hafif geçen ergenlik krizlerin, ilk aşık olduğun çocuk, ilk hayal kırıklığın hepsini yanıbaşında sessizce gözlemledim. Üniversiteyi kazanışın, babanı kaybedişin, en ihtiyacın olduğunda baba figürünün olmayışı. Kanada’da geçirdiğin özlem dolu ama seni büyüten günlerimiz. Ve sonrasında ki çılgın tatilimiz.

Çok yakınında ama müdahalesiz, güvende ama boğmadan hep yanında olmaya çalıştım. 

Yargılamadan dinlemeye çalıştım. 

Ve şimdi sen yargılamadan dinliyorsun, çok yakınımda ama müdahalesiz, güven de ama boğmadan hep yanımdasın.

Hayatımı güzelleştiriyorsun, fark etmemi sağlıyorsun.

Bugün doğum günün tedavimi alırken beni bekliyorsun. Mutsuzluğunu belli etmeden, yorgunluğunu hissettirmeden inançla benimlesin. 

Birbirimize inanıyoruz, güveniyoruz. Sevgi sessizce ortak dilimiz. 

Aslolan mutlu olmak, mutluluk vererek mutlu olabilmeyi becerebilmek.  Çok sev, çok sevil,  mutlu ol gözbebeğim. 

Seni seviyorum, doğum günün kutlu olsun kızım.