Ey okur, kulak ver: Gazeteci olarak yazıyorum bu satırları. Türkiye’nin medya dünyasında bir göç yaşanıyor; bu göç yalnızca insanlar arasında değil, aslında fikirlerin, seslerin, haberin göçü.
Habertürk, Show TV ve Bloomberg HT’ye kayyum atandı.
Ekol TV 300 çalışanını işten çıkarıyor; Ankara ofisi kapanıyor.
Ekotürk’e el konuldu.
KRT yayınını durdurma kararı aldı.
Flash TV’de 150 çalışan işten çıkarıldı.
Ekonomim Gazetesi ofisini kapattı.
Hürriyet’te çalışanların % 35’inin işten çıkarılacağı konuşuluyor.
Cumhuriyet gazetesinden okurlarına “imece desteği” çağrısı yapılıyor.
TV100’ün durumu malumsunuz.
Ve şimdi, halkaya Meltem TV de eklendi, kanal gündüz yayınlarını durdurma kararı aldı.
Ekranlar kararıyor. Gazeteler inceliyor. Kameralar sessizliğe gömülüyor.
Manşetler susuyor. Haberler azalıyor. Hafıza siliniyor.
Resmi gerekçeler var: “suç örgütü”, “kara para”, “vergi”.
Can Holding operasyonu, TMSF müdahaleleri konuşuluyor.
Ama görünmeyen sebepler daha derin:
İktidar baskısı. Ekonomik daralma.
Reklam kaynaklarının adaletsiz dağılımı.
Otosansür kültürü. Kutuplaşma.
Medya sahipliğinde tekelleşme.
Ekonomik kriz sadece mutfakta değil, haber merkezinde de kaynıyor.
Reklam yok. Destek yok. Dayanışma yok.
Kamu ilanları belli gruplara akıyor.
“Yandaşsan yaşa, muhalifsen bat.”
Bir gazete reklam alamazsa nefes alamıyor.
Bir kanal sponsor yitirirse sesi kesiliyor.
Bir zamanlar “dördüncü kuvvet” denirdi bize.
Şimdi “dördüncü kölelik” dönemindeyiz.
Kutuplaşma medyayı yuttu.
Eskiden tarafsızlık arayan okur vardı.
Şimdi ekranlarda tebliğ var; tartışma yok.
Gazeteci değil, propaganda konuşuyor çoğu yerde.
Her manşet kamplaşmanın ürünü. Her yorum hizbin buyruğu.
Özeleştiri zamanı:
Biz de payımızı aldık bu işten.
Kutuplaşmaya ortak olduk. Taraflara bölündük.
Doğruyu savunmaktan çekindik.
Haberle değil, “izinle” konuştuk.
Bugünün sessizliği, kısmen bizim sesimizin de kaybedilmesidir.
Kayyum hukuki bir işlem deniyor.
Ama pratikte bir frekansın, bir kalemin, bir hafızanın el değiştirmesidir.
Bir kuruma kayyum atamak, sadece şirketi değil, o kurumun cesaretini de teslim almak demektir.
Gazeteci artık çoğu zaman haber yapmıyor; hayatta kalmaya çalışıyor.
Maaşını almak için susuyor.
Yayınını korumak için eğiliyor.
Sendika yok, güven yok, dayanışma zayıf.
Cumhuriyet’in okur çağrısı sadece bir gazetenin değil, toplumun çığlığıdır.
Nereye gidiyoruz?
Her kayyum bir manşetin cenazesi.
Her kapanan kanal bir hafızanın yok oluşu.
Her işten çıkarılan muhabir bir gerçeğin mezarı.
Basın özgürlüğü yerini “basın izni”ne bıraktı.
İzin verilirse yazıyoruz.
İzin verilmezse susuyoruz.