Araplarla aynı inanca sahipliğin verdiği paralellik doğrultusunda kültürlerini de incelediğimizde bizlerden çok büyük farklılıklar görülmektedir. Hatta kız çocuklarıyla ilgili çok da ilginç bir bilgi karşımıza çıktığı görülmektedir. Kız çocuklarını zamanında maalesef insandan saymadıkları için, kızı olanların kızlarına isim verilmez, vermezler yerine numara verirlermiş.
Vahide isim değil, birinci demek. İlk doğan kıza verilen numara.
Saniye ikinci demektir, ikinci kıza verilen numara.
Selase ve Bite isimleri üçüncü demektir, üçüncü doğan kıza verilen numara.
Rabia da dördüncü demektir, dördüncü doğan kıza verilen numara.
İnsana otomobillere takılan plakaları anımsatıyor.
Maalesef herkesçe bilindiği gibi dünya kurulduğundan beri kız çocuklarını, diri diri toprağa gömen tek millet Araplar olmuştur.
Peki o çağlarda bizler nasıldık?
Bizler kız çocuklarına, hatunlarına değer veren, onları önemseyen, insan yerine koyan, komutanlar ve hakanlar gibi yetiştiren, o çağlarda bile kız erkek ayrımı yapmaksızın hem dini hem bilgi olarak eğitimine önem veren, tek tanrılı dine mensup bir millet idik.
Ve insan hakları açısından da çağdaş kültürün örneklerini vermiş önder uluslardandık.
Eski Türkçede “namus” sözcüğü yokmuş. Sebebine ilişkin olarak Türklerin namussuzluk nedir bilmediklerinden dolayı böyle bir sözcüğün lügatta olmadığı düşünülürmüş.
Türk geleneğinde kadın yarendi, kadın anneydi, kadın sevgiliydi, kadın evin temeli, toparlayıcısı, tek başına bir devletti.
Kadın dövmek şöyle dursun kadınlar adına yazılan nice şiir, nice şarkı, nice söz vardır. Rahmetli Tanju Okan’dan Kadınım şarkısını dinleyip sevmeyen yoktur. Ünlü Ozan Neşat Ertaş’tan Ahirim Sensin dediği kadınıdır. Eski Türk kültüründen beri, örfünde, yüreğinde, ailesinde kadın her zaman el üstünde tutulurdu.
Tarihe geçmiş Cengizhan’ın eşi için söylediği “Ben sizin han’ınızım, bu da benim han’ım” sözleriyle dilimize yerleşen “hanım” kelimesi de bunun en büyük göstergesi, ispatıdır.
İlkeli Söz; İnsan Sevdiğine Sevdiği Kadardır…