Stefan Zweig’in Nazi zulmünden kaçıp, İngiltere’ye sığındığı dönemde yazdığı “Mary Stuart” biyografisi, Zweig’in diğer biyografileri kadar etkileyici.
Sonu bilindiği halde merakla okunan ve temposu hiç düşmeyen kitap, aslında İskoçya Kraliçesi Mary Stuart kadar İngiltere Kraliçesi Elizabeth’i, Tudor’ların Elizabeth’i (Askar’ların Nurcan’ı gibi oldu…:) ) de anlatıyor. Çünkü bu ikili arasındaki savaş ya da rekabet, artık ne derseniz deyin, öyle iç içe geçmiş ki, birini anlatırken, diğerini anlatmazsanız olmuyor.
Aslında fazla uzatmadan şöyle bir cümle kursam, kitaptan ne kadar etkilediğimi anlatabilirim sanırım; Mary Stuart beni şaşkına çeviren, alt üst eden ikinci (İlki 4. Roma İmparatoru Claudius’un eşi Valeria Messalina olmuştu) tarihi kadın karakter oldu!
Dokunduğu; destekçileri dahil, tüm erkeklerin bir şekilde felaketine neden olan, 3 kocasını da gömen, ikincisini, daha sonra İskoçya-İngiltere kralı olan oğlunun babasını, öldürten ve libidosu oldukça yüksek, sevdi mi, yok edene kadar erkeğinin peşini bırakmayan, çok iyi at binen, savaşan (Elizabeth gibi sümsük, ikircikli değil), dini çok iyi kullanan (işine geldiği zaman katolik, gelmediği zaman protestan da olabilen), saldırı altındayken küllerinden yeniden doğan, gururundan hiçbir koşulda taviz vermeyen (İdam kararından sonra Elizabeth, özür dilemesi halinde affedeceğini söylemesine rağmen, özür dilemek yerine vasiyetnamesini gönderen) ve… Çok “güzel” ölen biri Mary Stuart!!! Belki de bunun için hala bir efsane… Başını kütüğe koyup, celladın satırını indirmesini beklerken dediği gibi de oldu aslında; “En ma fin est mon commencement!”-“Sonum, başlangıcım olacaktır!”
Önemli not: Sırf Kraliçe Elizabeth’in mektupları için bile, bu kitap okunur!!!