Silivri Yoğurt Festivali’ne gidilir. Eğlence için değil görevimi icra etmek için.

Sahne de Yıldız Tilbe. Ablam “bende gelmek istiyorum” deyince. Tabi gel dedim. Ay çok güzel olur, eğleniriz. Ama demez olaydım. Asıl macera şimdi başlıyor. Konser alanına geçiş yapamıyorum, fotoğraf çekeceğim çekemiyorum. Halk bizden daha fazla gazeteci, bize geçit vermiyor. Silivri Belediyesi basın odasından Osman kardeş aranır.

-Efendim abla

- Osman basın tarafından giremiyorum. Yardım et.

- Abla hemen hallediyorum. Ben bekliyorum. Osman arar, halleder ve alana girmeme yardımcı olur.

- Osman, sen çok yaşa. Var ol. Seni ayın elemanı seçtim.. Hatta bütün yıl boyunca ayın elemanı sensin.

- Ne demek abla, görevimiz. Bir iki poz özel kare yakalanır. Bir iki de şarkı dinlenir.

Alandan çıkmak zorunda kalınır, o kadar kalabalık ki açık havada nefes almak bile zor. Ablamla ne yapsak diye düşündük. Sahili mi turlasak, bir yerde oturup kahve mi içsek.  Ama ne mümkün.  Her yer tıka basa dolu.  Oturacak bir masa bile yok. Adım atacak alan da yok.

Ablam “Hadi gidelim, kahveyi evimizde içeriz. Ben sana bol köpüklü bir Türk kahvesi yaparım” Durağa doğru yürüyoruz. Saatin kaç olduğunun da farkında değiliz Minibüs yok, otobüs yok.

Durak da insan çok. Herkes festivale gelmiş. Ama araç yok. Gümüşyaka’ya en son minibüs 22. 20 de sonmuş. ‘Haydeee ne yapacağız’ diyen sesler yükselmekte.

Taksi çevirip ortak yolcu olarak binen vatandaşlar. Ayakta durmaktan yorulunca kaldırımlara oturmalar. Hani ortamda koyu muhabbet var. Bir çay kahve eksik.

Hatunun biri “Aslında ben eşimi çağırırım ama festivale nasıl gittiysen öyle gel diyen koca sesi duymak istemiyorum. Kızlar yoksa sizi de bırakırdım” Biz gülmekten yerlerdeyiz tabi. Başka yöne giden bir minibüs durdurulur.

Vatandaşlar olarak yol kesilir. Bize araç gelmeden, minibüse geçit yok. Nasıl bir birlik beraberlik vardı gözlerim yaşardı . Şöfor arkadaş “Hemen hallediyorum, ek sefer isteyeceğim” dedi. Ve halletti.

Minibüs geldi, tıka basa dolduk. Birbirimize yaslanarak yolculuk yapıyoruz Minibüsçü arkadaş ücretleri alayım diyor. Paralar geliyor da hep öğrenci. Araca bakıyorum, orta yaş üstü. Şöför kardeş de “bi tuhaflık var bu işte” diyor ama bir yandan da gülüyor. Ben de “aman boşver öğrenci de olsa al parayı. Gerisini arama.” Radyodan gelen müzik ah o 80’ li yıllar. Bir anda geçmişe gittik. Hepimiz orta yaş üstü olunca nostalji yaşadık. Durakları göremiyoruz. Kim nerede, doğru durakta inmeyi becerebildi mi bilemiyorum ama ablamla ben durağımızda inmeyi başarabildik. Gecenin kahramanları Belediye basın ofisimizden Osman kardeş, Bize ek sefer aracı çıkartan şöför arkadaşlar İsmail Çatalbaş ve Fırat Akkaş sizleri yürekten kutluyoruz.