Sultan II. Abdülhamid Han, Osmanlı tarihinin en buhranlı ve çalkantılı günlerine sahne olan üç ayın ardından, 31 Ağustos 1876 günü tahta geçmişti. Bu üç ay içinde amcası Sultan Abdülaziz Han’ın askerî bir ihtilal ile tahttan indirilmiş ve 5 gün sonra bilekleri kesilerek şehit edilmişti.

Ardından tahta geçirilen iki yaş büyük ağabeyi Sultan V. Murad Han da 93 gün sonra tahttan indirilmişti. İhtilalciler Abdülhamid Han’ı tahta geçirirken meşrutiyeti ilan etmesi ve yeni hazırlanacak anayasayı kabul etmesini şart koşmuşlardı.

Padişah verdiği sözü tutarak anayasayı hazırlamak üzere 30 Eylül 1876 tarihinde Şûrâ-yı Devlet Reisi Midhat Paşa başkanlığında ve Meclis-i Mahsûs adı altında bir komisyon kurdu. Askerler, bürokratlar ve hukuk konusunda uzman ilim adamlarından meydana gelen komisyonun üye sayısı, zaman içinde yirmi dörtle otuz yedi arasında değişti. Meclis-i Mahsûs alt komisyonlar hâlinde çalışarak 1791 Polonya, 1831 Belçika ve 1850 Prusya anayasaları gibi Batı anayasalarından da faydalanmak suretiyle bir tasarı hazırladı.

ŞİDDETLİ TARTIŞMALAR

Kânûn-ı Esâsî’nin metni hazırlanırken özellikle bazı maddeler üzerinde hem Meclis-i Mahsûs hem de Hey’et-i Vükelâda uzun süren yoğun tartışmalar yaşandı. Hatta Kânûn-ı Esâsî’nin bazı maddelerine şiddetle muhalefet eden Sadrazam Mütercim Rüşdi Paşa 19 Aralık 1876’da istifa etti. Onun yerine Midhat Paşa sadrazam oldu.

Nihayetinde on iki başlık altında toplanmış 119 maddeden meydana gelen Kânûn-ı Esâsî metni, Mabeyn Başkâtibi Küçük Said Bey tarafından 23 Aralık 1876 günü padişaha arz edilerek onaylatıldı. Böylece I. Meşrutiyet de ilan edilmiş oluyordu.

Anayasa metinlerini, devlet dediğimiz büyük organizasyonda yer alan kişi ve kuruluşların görev ve sorumluluklarını tarif eden bir belge olarak kabul edersek Osmanlı’da bu kabil metinlerin geçmişi çok daha eskilere dayanır. Fatih Sultan Mehmed Han’ın son yıllarında hazırlattığı ve Fâtih Kânunnâmesi olarak bilinen Kânûnnâme-i Âl-i Osmân; Sultan II. Mahmud Han devrinde, 7 Ekim 1808’de imzalanan Sened-i İttifak; 3 Kasım 1839’da Hariciye Nâzırı Mustafa Reşid Paşa tarafından Gülhane’de okunan ve Tanzimat devrini başlattığı için Tanzimat Fermanı da denilen Sultan Abdülmecid Han’ın Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu ve Tanzimat Fermanı’ndan sonraki uygulamalarla ilgili olarak özellikle gayrimüslimlere yeni haklar tanıyan ve 18 Şubat 1856’da ilan edilen Islahat Fermanı bunlar arasında sayılabilir.

Pazan-8

KÂNÛN-I ESÂSÎ’NİN İLK MADDELERİ

Bundan 147 yıl önce kabul edilen Kânûn-ı Esâsî’nin ilk 12 maddesini, hicrî 1294, miladî 1877-78 tarihli Osmanlı Devleti Salnamesinden alarak aynen aktarıyorum.

Madde 1. Devlet-i Osmâniyye, memâlik ve kıta’ât-ı hâzırayı ve eyâlât-ı mümtâzeyi muhtevî ve yekvücûd olmakla hiçbir zamanda, hiçbir sebeple tefrîk kabûl etmez.

Madde 2. Devlet-i Osmâniyye’nin pâyitahtı İstanbul şehridir ve şehr-i mezkûrun sâir bilâd-ı Osmâniyyeden ayrı olarak bir gûne imtiyâz ve muâfiyeti yoktur.

Madde 3. Saltanat-i seniyye-i Osmâniyye, hilâfet-i kübrâ-yı İslâmiyyeyi hâiz olarak sülâle-i Âl-i Osmândan üsûl-i kadîmesi vechile ekber-i evlâda âiddir.

Madde 4. Zât-ı hazret-i pâdişâhî hasbe’l-hilâfe dîn-i İslâm’ın hâmîsi ve bi’l-cümle tebe’a-yı Osmâniyyenin hükümdâr ve pâdişâhıdır.

Madde 5. Zât-ı hazret-i pâdişâhînin nefs-i humâyûnu mukaddes ve gayr-i mes’ûldür.

Madde 6. Sülâle-i Âl-i Osmânın hukûk-ı hürriyye ve emvâl ve emlâk-i zâtiyye ve madâme’l-hayât tahsîsât-ı mâliyyeleri, tekâfül-i umûmî tahtındadır.

Madde 7. Vükelânın azil ve nasbı ve rütbe ve manâsıb tevcîhi ve nişân îtâsı ve eyâlât-ı mümtâzenin şerâit-i imtiyâziyyelerine tevfîkan icrâ-yı tevcihâtı ve meskûkât darbı ve hutbelerde nâmının zikri ve düvel-i ecnebiyye ile muâhedât akdi ve harb ve sulh ilânı ve kuvve-i berriyye ve bahriyyenin kumandası ve harekât-ı askeriyye ve ahkâm-ı şer’iyye ve kânûniyyenin icrâsı ve devâir-i idârenin muâmelâtına müteallik nizâmnâmelerin tanzîmi ve mücâzât-ı kânûniyyenin tahfîfi veya afvı ve Meclis-i Umûmînin akd ve tatîli ve lede’l-iktizâ Heyet-i Mebûsânın azâsı yeniden intihâb olunmak şartıyla feshi, hukûk-ı mukaddese-i pâdişâhi cümlesindendir.

Madde 8. Devlet-i Osmâniyye tâbiiyyetinde bulunan efrâdın cümlesine, herhangi din ve mezhebden olur ise olsun bilâ-istisnâ Osmanlı ta’bîr olunur ve Osmanlı sıfatı kânûnen muayyen olan ahvâle göre istihsâl ve izâ’a edilir.

Madde 9. Osmanlıların kâffesi, hürriyet-i şahsiyyelerine mâlik ve âharın hukûk-ı hürriyyetine tecâvüz etmemekle mükelleftir.

Madde 10. Hürriyyet-i şahsiyye her türlü taarruzdan masûndur. Hiç kimse kânûnun tayîn ettiği sebeb ve sûretten mâadâ bir bahâne ile mücâzât olunamaz.

Madde 11. Devlet-i Osmâniyyenin dîni, dîn-i İslâm’dır. Bu esâsı vikâye ile berâber âsâyiş-i halkı ve âdâb-i umûmiyyeyi ihlâl etmemek şartıyla memâlik-i Osmâniyyede ma’rûf olan bi’l-cümle edyânın serbestî-i icrâsı ve cemâ’ât-i muhtelifeye verilmiş olan imtiyâzât-ı mezhebiyyenin kemâkân cereyânı, devletin taht-ı himâyetindedir.

Madde 12. Matbûât kânûn dâiresinde serbesttir.