Dünya tarihinin gördüğü en büyük cihangirlerden olan Fatih Sultan Mehmed Han, 30 Mart 1432 Pazar sabahı, seher vakti 3:38’de, Edirne Sarayı’nda doğdu. Babası Sultan II. Murad Han, annesi Hümâ Hatun’dur. Kendisine Peygamber efendimizin ve Osmanlı Devleti’nin ikinci kurucusu olan dedesi Çelebi Sultan Mehmed Han’ın ismi verildi.
Fatih, Sultan II. Murad’ın 3 Şubat 1451’de vefat etmesi üzerine, sancakbeyi olduğu Manisa’dan Edirne’ye gelerek daha evvel babasının feragat etmesiyle henüz 12 yaşındayken kısa süreliğine oturduğu Osmanlı tahtına bu defa 19 yaşında daimî olarak geçti.
ÜSTÜN BİR ŞAHSİYET
Fatih’in eğitimine ve yetişmesine, küçük yaşından itibaren son derece önem verildi. Devrin en mümtaz âlimleri kendisine hoca olarak tayin edildi. Otuzu aşkın hocasının isimleri tarih kitaplarında yazmaktadır. İyi bir devlet reisi ve komutan olacak şekilde yetişti. Din ve fen bilimlerinde eğitim almasının yanı sıra Arapça, Farsça, Latince ve Rumca öğrendi.
Bazı kişisel özelliklerini sayacak olursak çok soğukkanlı ve cesur olduğu kadar merhameti ve müsamahası da fazla idi. Ancak ordusunun disiplini konusunda çok titiz davranırdı. En küçük bir itaatsizliği affetmez, şiddetle cezalandırırdı. Ordusunu, plânsız, düzensiz hareket ettirmez, maceraya girişmezdi. Yapacağı seferlerin başarıyla sonuçlanmasını sağlamak için aylarca hazırlık yapar, askerlikle diplomasiyi birlikte yürütürdü. Hangi devlet üzerine sefer düzenleyecekse, o devletin iç ve dış ilişkilerini, zayıf ve kuvvetli yönlerini en ince noktasına kadar tetkik eder ve sefere hasmının en zayıf ve kendisinin en kuvvetli zamanında çıkardı. Yapacağı seferlerden en yakınlarını bile haberdar etmez, özellikle hedefin gizli kalmasına çok dikkat ederdi.
BİLİM VE SANATIN HAMİSİ
Fatih, bilime, sanata ve bilim adamlarına çok kıymet verirdi. Ülkelerin fethi için kurduğu muazzam ordu gibi, bir âlimler ve sanatkârlar ordusu kurmuştu. Çeşitli alanlarda söz sahibi olan âlimleri İstanbul’a topladı ve onların talebe yetiştirmesi için medreseler kurdu. Kendi yaptırdığı Fatih Camii’nin etrafında meşhur Semâniye Medreselerini kurdu. Bu eğitim yuvalarının müderrisleriyle, talebeleriyle ve yürütülen eğitimle bizzat ilgilenirdi. Devrinde yetişen büyük âlim ve sanatkârlar, her alanda çok mühim eserler verdiler.
OSMANLI MÜELLİFLERİNİN YAZDIKLARI
“Şehzade Mehmed doğduğu zaman babası Sultan II. Murad Han çok sevindi ve ‘Bağ-ı Murad’da gül-i Muhammedî açıldı.’ diyerek oğluna Peygamber efendimizin adını koyduğunu zarif bir şekilde ifade etti.” (Hoca Sâdeddin Efendi, Tâcü’t-Tevârîh)
“Sultan Murad Şehzade Mehmed’e daha çocukken büyük âlim Molla Güranî’yi baş hoca olarak tayin etti, oğlunu iyi okutmak ve terbiye etmek için icabında onu dövme yetkisini bile verdi. Fatih de tahta geçtiği zaman bu hocasına vezirlik teklif etmiş, kabul etmeyince kazaskerlik vermiş ve sonuna kadar ona itibar etmiş, elini öpüp yanına oturtmuştur. Fatih hükümdarken de tahsile devam etti. Bu dönemdeki hocalarından, kendinden iki yaş büyük Hocazade Muslihuddin Efendi’yi, Yunan filozoflarının İslam’a aykırı fikirlerini çürütmek üzere İmam-ı Gazâlî hazretlerinin Tehâfütü’l-Felâsife’si gibi bir eser yazmakla görevlendirdi. Çok hürmet ettiği bu hocası eseri tamamlayınca 10 bin dirhemle mükafatlandırdı, ayrıca bir de kaftan hediye etti.” (Mehmed Mecdî Efendi, Hadâiku’ş-Şakâyık)
“Âlimler zümresine saygı ve hürmetinden dolayı onlarca medrese, imaret ve kalıcı eserler yaptırıp sınırsız miktarda geliri bunların geçimi ve kalkınmasına tahsis etmişti. Bu yüzdendir ki o dönemdeki bilgin, fakih ve yetenekli insan çokluğu hiçbir padişah devrinde olmamıştır.” (Latîfî, Tezkiretü’ş-Şu’arâ ve Tabsıratü’n-Nuzamâ)
“Hocalarından, vefatına kadar 19 yıl şeyhülislamlık makamında tuttuğu Molla Hüsrev’i ‘zamanın İmam-ı A’zam’ı’ olarak vasıflandırır, velev camide olsun rast gelince ayağa kalkardı.” (Namık Kemal, Evrâk-ı Perîşân)
“Kıyafetinde bile harpler hariç âlimlerin giyimlerini hükümdar kisvesine tercih ederdi.” (Mehmed Süreyya, Sicill-i Osmânî yahud Tezkire-i Meşâhîr-i Osmâniyye)