Bugün, her kelimesi sevgiyle yoğrulmuş cümlelerin bile yetersiz kaldığı bir gün. Anneler Günü…

Belki de takvimdeki en naif, en anlamlı işaret. Çünkü o, bir günle sınırlanamayacak kadar büyük bir duygunun, annelik fedakârlığının simgesi.

Benim için Anneler Günü, annemin gözlerindeki o derin ışıltıyı hatırlama vaktidir. Sabahları erkenden kalkıp kahvaltı hazırlayan, üşüdüğümde üstüme örtü örten, en küçük mutsuzluğumda yüreğinin kapılarını ardına kadar açan o eşsiz varlığa bir “Teşekkür ederim” deme fırsatı. Belki de en çok da, bazen dalıp gittiğim koşuşturmada unuttuğum bir gerçeği hatırlatıyor bana: “O, hep oradaydı.”

Annem, büyürken düşüp dizimi kanattığımda, “Geçer,” deyip yarama üfleyen ilk şifacıydı. Üniversite sınavlarına hazırlanırken sabahladığım gecelerde, sessizce yanıma bir bardak sıcak süt bırakan destekçi. İşe giderken cebime gizlice koyduğu notlarla günümü güzelleştiren sihirbaz. Onun sevgisi, hayatımın her anında bir iz bıraktı; bazen bir gülümseme, bazen bir öğüt, çoğu zaman da sadece orada olmanın verdiği o tarifsiz güven.

Bugün, ona olan sevgimi ne kadar anlatsam az. Çünkü annelik, karşılıksız verilen bir sanat eseri gibi. Annem de bu eseri, emekle, sabırla, bazen gözyaşlarıyla ama hep sevgiyle işledi. Belki hiçbir hediye, hiçbir söz bu emeğin karşılığı olamaz. Ama yine de diyorum:

“Anne, kalbimdeki en güzel yer seninle dolu. Eğer bir gün sevgimi göstermekte yetersiz kalıyorsam, bil ki bu, onun kelimelere sığmayacak kadar büyük olmasındandır. Anneler Günün kutlu olsun. Ve unutma, sen benim her günümde, her nefesimdesin.”

Belki de Anneler Günü’nün en güzel yanı, bize bu duyguları hatırlatmasıdır. Çünkü anneler, bir günle değil, her gün hatırlanmayı hak eden kahramanlardır.

Bu yazıyı okuyan herkese sesleniyorum: Annenize sarılın. Çünkü onlar, dünyadaki en saf sevginin ta kendisi.