Çocukluğum düştü aklıma. Ne güzel günlerdi. Huzur vardı, mutluluk vardı.
Şimdi elimizde ne kaldı?
Sıcak mahalle ilişkileri.
Komşuculuk oynamalar, müsaitseniz annemler size gelecekler.
(O zamanlar herkesin evinde telefon yoktu, çocuklar olarak annelerimizin posta güvercini olurduk)
Biz çocuklar teknolojiden uzak,
saklambaç, ebelemece, körebe, seksek, ip atlamaca oynardık.
Dokuztaş, üç taş, beş taş, misket.
Ve daha nice oyunlar.
Sahi şimdiki çocuklar bilir mi bunları?
En çok takıldığımız mekanlar pastaneler olurdu. Şimdi ki gibi her on adımda bir kafe yoktu
Tek lüksümüz karşı büfeden karışık tost söylemekti.
Bir de piknik yapardık.
Bizim mahallemizin sakinleri şanslıydı bu konuda.
Piknik yapmak için uzağa gitmemize gerek yoktu.
Karşımız da orman, o da olmazsa evlerimiz bahçeli.
Demlersin çayı, çitlersin çekirdeği.
Olmazsa olmazımız mahalle dedikoduları.
Filancanın oğlunu görmüşler, kızını görmüşler.
O komşu evine ne almıs bizde alalım.
Bir de biz kızların bitmez çeyizleri.
Annelerimizin ellerinde tığ, dantel yaparlardı.
(Vallahi ben o dantelleri hiç kullanmadım, yazık oldu annemin emeğine)
En sevdiğim kremalı bisküvit
yemek, yanında gazoz içmekti.
Bir de leblebi tozumuz vardı. Ağzımızı doldurup konuşmaya çalışırdık. Beceremezdik ve kahkahalar atardık.
Biz güzel çocuklardık herşeyden kendimize eğlence çıkartır, annemizin mandallarından oyuncak yapardık.
Bizim çocukluğumuzda her şeyimiz vardı.
Mutluluk vardı, huzur vardı.
Şimdi elimizde ne kaldı?