Trendyol Süper Lig’in 15. haftasında Beşiktaş, evinde Gaziantep FK’yı ağırladı. Siyah-beyazlılar, Göztepe ve Samsunspor’un puan kayıplarını fırsat bilip 4. sıraya yükselmek için sahaya çıktı.
Dün oynanan maç, adeta bir kâbusun tekrarıydı. Sahada top koşturan iki takımdan ziyade, iki zıt gerçeklik çarpışıyordu: Antep’in soğukkanlı fırsat değerlendirmesi ile Beşiktaş’ın kendi kendini sabote eden defansif kırılganlığı. Zafer Görgen’in çıplak gerçekliği ile El Bilal Touré’nin soğukkanlılığı arasında gidip gelen bu maç, aslında Beşiktaş’ın kronik probleminin bir kez daha teşhis raporu niteliğindeydi.
Maçın genel seyri, Beşiktaş'ın hücumda "savurgan" bir verimlilik sergilediğini gösteriyordu: 31 orta, 29 şut… İstatistikler, dominant bir takım portresi çiziyordu. Ancak futbol, rakibin fileleri havalandırmasıyla kazanılır. İşte tam da bu noktada, siyah-beyazlı ekibin ruhunu kemiren "bireysel hata" virüsü yeniden nüksetti. İlk yarıda Gökhan Sazdağı, ikinci yarıda ise Emirhan Topçu… İki farklı isim, aynı trajik senaryonun başrol oyuncuları oldu. Her iki pozisyonda da Antep forveti, Beşiktaş defansının kendisine sunduğu altın tepsiyi geri çevirmedi.
Gollerin ardından beklenen, Beşiktaş’ın toparlanıp oyunu dizginlemesiydi. Ancak yaşanan, tam bir "kontrol kaybı" oldu. Saha içi ve kenardaki gereksiz gerginlikler, oyun temposunu düşürdü ve maç, tarafların birbirlerinin hatasından gol bulmaya çalıştığı bir kumar masasına dönüştü. Bu tablo, Beşiktaş'ın bu sezonki fotoğrafının özeti gibi: Her maç bir Rus ruleti. Saniyeler içinde harika bir kombinasyonla gol atabilir, bir dakika sonra ise hiç yoktan, defansın uykusunda yakalandığı bir anda gol yiyebilir. Bu durum, takımın "güvenilir" olmayan birkaç kritik oyuncu üzerinde dönmesinden kaynaklanıyor. Sistem ne kadar iyi işlerse işlesin, temeldeki bu güven zaafı, tüm yapıyı anlık bir hatada çökertmeye yetiyor.
Büyük takım olmanın olmazsa olmazı, hataya tahammülsüzlüktür. Büyük takımlar, rakibin mükemmelliğiyle değil, kendi dalgınlıklarıyla gol yemezler. Beşiktaş ise dün olduğu gibi, neredeyse her hafta bu "affetmez" ilkenin tam tersini sahneliyor. Galibiyetler dahi, genellikle rakibin daha fazla hata yapmasına ya da attığı gollerin bireysel hatalarla telafi edilmesine dayanıyor.
Sorun sadece teknik değil, psikolojik bir hal aldı. Hata yapma korkusu, oyuncuların üzerinde görünmez bir yük. Bu yük, özellikle defansif hatada daha belirgin hissediliyor ve her an tetikte bekleyen bir panik duygusuna yol açıyor. Bu psikolojiyle, şampiyonluk yarışında istikrarlı olmak neredeyse imkânsız.
Beşiktaş'ın acil ihtiyacı, daha fazla puan veya yeni bir oyuncudan önce, bir "zihniyet reseti". Takım, bireysel hataların sistematik bir sorun haline geldiğini kabul edip, bunu ortadan kaldıracak bir disiplin ve odaklanma kültürü inşa etmek zorunda. Aksi takdirde, her hafta farklı bir ismin aynı hatayı tekrarladığı, zaferlerin bile kırılgan bir temele oturduğu bu Rus ruleti maçları devam edecek. Büyüklük, istikrarda gizlidir. Ve istikrar, hataya yer bırakmayan bir bilinçle başlar. Beşiktaş, bu bilinci ne zaman kuşanırsa, gerçek anlamda "büyük" olma yolunda ilk adımını atmış olacak.