Beşiktaş, bir kulüpten çok daha fazlası; bir tutku, bir kültür, tarihi omuzlarında taşıyan bir çınar. Ancak son yıllarda bu çınar, köklerinden sarsılıyor.

Taraftar, sadece kaybedilen puanlardan değil, izlediği futboldan, yaşadığı umutsuzluktan ve her ekim-kasım ayında tekrarlanan aynı kaderden yorulmuş durumda. Sorun, sadece bir maçın skoru değil; sistemik, kronik ve zihinsel.

Oynuyor Ama Oynamıyor: Pas İstatistiği mi, Oyun Gücü mü?

İlk yarıda 262 pas. Bu rakam, kâğıt üzerinde "hâkimiyet" olarak yorumlanabilir. Ama sahada ortaya çıkan tablo, bu pas trafiğinin bir anlam ifade etmediğini gösteriyor. Beşiktaş, topu oynuyor ama "oynamıyor". Yani, topa sahip olmak, bir oyun fikri ve yaratıcılıkla taçlanmadığı sürece sadece bir sayıdan ibaret. Rakip ceza sahasına yıldırım gibi düşen fikirler, ani hızlanmalar, sürprizler yok. Var olan, rutin, tahmin edilebilir ve etkisiz bir döngü.

Tam da bu noktada, sahada konuşan bir isim çıkıyor karşımıza: Cengiz Ünder. Cengiz, sahada konuşuyor, evet. Peki soruyoruz; böylesine formda bir oyuncu, maçın kaderinin yazıldığı son 20 dakikada neden kenara alınır? Bu, anı okumamak, oyunun ruhundan kopmak anlamına geliyor. Ve bu, kabul edilemez bir hataydı.

Değişim Değil, Karmaşa: Oyuncu Müdahaleleriyle Kendi Kuyruğunu Isırmak

Sergen Hoca, oyuncu değişiklikleriyle golü buldu. Bu, olumluydu. Ancak hemen ardından gelen iki değişiklik, adeta bir domino taşı etkisi yarattı. David Jurasek'in girdiği dakikada yenilen gol ve hemen ardından Tiago Djalo'nun hatasının bedeli... Bu, plansız, düşüncesiz ve tepkisel bir yönetim anlayışının acı sonucuydu. Rıdvan'ın çıkarılması, ... Bu tercihler, o anın gereklilikleriyle örtüşmüyordu. Futbolun en temel gerçeği unutuldu: "Anı yönetmek." Gelecek haftaların, sezon sonunun hayalleri kurulurken, o an, o 90 dakika, kaybediliyor.

Yorgunluk ve Sıkıntı: "Uzun Metraj" Cümlelerin Çöküşü

Beşiktaş camiası, "proje", "gelecek", "süreç" gibi uzun metrajlı cümlelerden inanılmaz sıkıldı. Çünkü bu cümleler, arkasını doldurmayan, bugüne ve sahaya yansımayan boş vaatler olarak kaldı. Her yıl ekim-kasım aylarında aynı telaş, aynı arayış, aynı hayal kırıklığı... Bu bir kader değil, yönetim zafiyetidir. Sorumlu pozisyondaki herkesin, attığı her adımın, yaptığı her açıklamanın bir bedeli olduğunu idrak etmesi gerekiyor. Taraftar, sabrının son sınırında.

Sonuç Yerine: Çözüm, Sadece Transfer veya Teknik Adam Değil

Çözüm, sadece bir forvet ya da bir stoper transferi değil. Çözüm, sadece teknik direktör değiştirmek hiç değil. Çözüm, bir zihniyet değişikliğidir. Net bir oyun felsefesi, o felsefeye uygun kadro, o kadroyu verimli kullanacak inanç ve en önemlisi, "an"ı yönetecek soğukkanlılık ve cesarettir.

Sorun, kalitenin ve oyun kurucu zekânın takımda olmaması değil. Sorun, bu değerleri doğru yönlendirecek, doğru yönetecek ve sahada doğru hamlelerle taçlandıracak bir sistemin oturtulamaması.

Beşiktaş'ın, kâğıt üzerindeki pas istatistiklerinden sıyrılıp, sahada konuşan, sonuç getiren bir futbolu inşa etmekten başka çaresi yok. Aksi takdirde, bu kısır döngü, her sonbaharda karşımıza çıkmaya devam edecek. Ve bu büyük camia, her yıl aynı hikayeyi dinlemekten, aynı hayal kırıklığını yaşamaktan daha fazla yorulmayı hak etmiyor.

Gençlerbirliği iyi savaştı. Hüseyin Eroğlu’nu tebrik ediyorum. Kısıtlı kadrosuna rağmen çok iyi mücadele etti. Ama Beşiktaş’ta tablo ortada... Artık kimse mazeret üretmesin! Bu forma, bu arma her şeyin üzerindedir. Beşiktaş’ı ayağa kaldıracak olan o eski ruh yeniden sahaya dönmelidir.