Bazen bir galibiyet, bir yenilgiden daha fazla soruyu beraberinde getirir. Dün gece Konya'da oynanan ve Beşiktaş'ın 2-0'lık skorla ayrıldığı maç, tam da bu tanıma uygun bir tablo çizdi. Sahada kazanan taraf siyah-beyazlı formasyon olsa da, zihinlerde kalan, galibiyetin üzerine sinen "acaba?"lardı.

Maç, özellikle Sergen Yalçın için bir "ya tamam ya devam" vurgunuydu. Beşiktaş tarihi, nice teknik direktörün böylesine sembolik maçlarla yoluna devam ettiğine ya da son verdiğine şahit oldu. Ancak kulüp, değişen isimlerin aksine, her daim devam eden bir yolculuğun aktörü. Bu seferki durağın neresi olacağı ise, bu tek sonuçla değil, oynanan futbolla belirlenecek.

Temkinlilik mi, Yetersizlik mi?

İlk yarıdaki Beşiktaş, sahada adeta bir "kriz yönetimi" simulasyonu oynuyordu. Konyaspor'un içinde bulunduğu sıkıntılı süreç düşünüldüğünde, konuk takımın bu denli içine kapanması ve hemen hemen hiç hücum yapamaması, "temkinli oyun" tanımını aşıp "yetersizlik" sınırında gezdi. Sahip olunan top, yaratılan pozisyon ve oyun kalitesi açısından ilk 45 dakika için "bundan fazlasını beklemek iyimserlik mi olurdu?" sorusu, aslında durumun vahametini özetliyordu.

Neyse ki futbol, bazen mantığın değil, detayların oyunudur. Orkun Kökçü'nün kullandığı etkili bir köşe vuruşu ve Wilfried N'didi'nin bu vuruşu gole çeviren kafası, Beşiktaş'ı oyun oynamak zorunda kalmaktan kurtardı. Gol, bir anda sahnenin dekorunu değiştirdi. Plan, artık daha net ve klasikti: Savunmada beklemek, alan vermemek ve kontra-ataklarla skoru katlamak.

Kazanmanın Dayanılmaz Hafifliği ve "Ya Yenilen?" Sorusu

Futbolun klasiğidir: "Kötü oynarken de kazanacaksın." Bu, şampiyonluk yarışına girmiş takımların altın kuralıdır. Ancak bu felsefenin hiç bahsetmediği bir gerçek vardır: "Sen kötü oynayıp kazanırken, yenilen takım ne yapmamıştır acaba?"

İşte bu maç, bu sorunun cevabını arayanlar için bir laboratuvardı. Konyaspor, tuhaf bir gol yiyerek zaten var olan hücum sorunlarını bir kenara bırakıp paniğe kapıldı. Bu panik hali, Beşiktaş'ın en olumlu anlarından birinin zeminini hazırladı: Salih Uçan'ın oyuna girmesiyle takım biraz daha nefes aldı, pas ile çıkışlar yapmaya başladı. Sakinlik, paniğe galip geldi. Ve ilk organize kontratakta, genç kaleci Deniz'in "elle mi, ayakla mı?" ikileminde bıraktığı boş alana, Abraham topa dokunarak maçın sonucunu belirledi.

Evet, Beşiktaş bu maçtan "sıyrıldı". Kritik bir sınavdan geçer not aldı ve üç puanı cebine koydu. Ancak bu sıyrılma, aynı zamanda daha büyük sorumlulukları beraberinde getiriyor. Bir takım, oyunu domine etmeden, rakip takımın kendi hatası ve paniği üzerinden galip gelmeyi sürdürebilir mi? Bu strateji, Sergen Yalçın'ın vizyonu ve Beşiktaş'ın beklentileri ile ne kadar örtüşüyor?

Bu galibiyet, bir soluklanma ve belki de bir mühlet. Ancak yol haritası, oynanacak futbol ve takımın kimliği üzerine daha derin, daha samimi bir özeleştirinin kapısını aralıyor. Çünkü bazen kazanmak, kaybetmekten daha çok şey öğretir. Beşiktaş'ın bu dersten ne çıkaracağı ise, önümüzdeki haftaların en merak edilen sorusu olacak.