Dün Atatürk Kültür Merkezi'nde, Sırrı Süreyya Önder'e veda etmek için toplanan kalabalık, acının ve hüznün bir araya getirdiği insanlarla doluydu.

Ancak bu hüzünlü gün, beklenmedik bir çirkinlikle gölgelendi. CHP Genel Başkanı Özgür Özel, tören çıkışında bir saldırganın fiziksel saldırısına maruz kaldı.

Saldırganın geçmişi, bu olayın basit bir münferit hadise olmadığını gösteriyor. 2004 yılında iki çocuğunu öldürmekten müebbet hapis cezası almış, 2020'de şartlı tahliye ile serbest bırakılmış bir kişi.

Bugün bir lidere indirilen yumruk, sadece fiziksel bir saldırı değil; Türkiye’de hoşgörüye, siyasete ve ortak yaşama dair son kırılma noktalarından biridir. Bir liderin yüzüne inen yumruk sadece bir insana değil, demokrasinin kalbine atılmıştır.

Peki bu olay sadece bir saldırı mıydı, yoksa planlı bir provokasyon muydu?

Gelin dürüst olalım…
Bu saldırı, toplumu germek isteyenlerin kurguladığı bir provokasyon olabilir mi? Cenaze gibi duyguların en yoğun yaşandığı, insanların siyaset üstü bir duruş sergilediği bir ortamda kameraların önünde, böyle bir saldırının gerçekleşmesi, yalnızca bireysel bir öfkenin değil, sistemli bir kışkırtmanın ürünü olabilir mi? Provokasyonlar, çoğu zaman en savunmasız anları hedef alır. Tıpkı bugün olduğu gibi... Özellikle seçim öncesi ya da muhalefetin toplumsal zeminde güçlendiği anlarda devreye girer. Türkiye’nin yakın siyasi tarihinde, toplumsal tansiyonun yükseldiği her dönemde benzer olaylarla karşılaştık. Liderlere yapılan saldırılar, toplantılarda yaşanan gerginlikler, mitinglerde atılan taşlar… Bugünkü saldırı da bu örnekler zincirine eklenen ve “tesadüf mü, provokasyon mu?” sorusunu akıllara getiren bir olaydır.

Tesadüf mü, mesaj mı?

Dün yaşananlar sadece bir fiziksel saldırıyla sınırlı kalmadı. Sırrı Süreyya Önder'in vefatının ardından, Zafer Partisi İstanbul Gençlik Kolları'nın sosyal medya hesabından yapılan "sarı torba" paylaşımı, toplumsal vicdanı derinden yaraladı. Bu paylaşım, sadece bir saygısızlık değil, aynı zamanda nefret söyleminin ve kutuplaştırıcı dilin bir tezahürüydü.

Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, bu paylaşımla ilgili olarak "Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik veya Aşağılama" suçu kapsamında soruşturma başlatıldığını açıkladı. Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ da bu paylaşımı kınayarak, "Her şeyin bir edebi vardır. Edepsizlerin Zafer Partisi’nde yeri yoktur." ifadelerini kullandı.

Bu iki olayın Özgür Özel'e yönelik fiziksel saldırı ve Sırrı Süreyya Önder'e yönelik saygısız paylaşımın aynı güne denk gelmesi, tesadüf mü yoksa bilinçli bir provokasyonun parçası mı? Toplumun farklı kesimlerini hedef alan bu tür eylemler, sadece bireysel değil, aynı zamanda toplumsal barışı tehdit eden girişimlerdir.

Toplumsal Hafızaya Yazılacak Bir Gün

Dün yaşananlar, yalnızca bir haber başlığı değil. Bu, Türkiye’nin toplumsal hafızasına yazılacak bir sınavdır. O yumruk, sadece bir liderin yüzüne değil; siyasetin, hukukun, vicdanın ve sağduyunun yüzüne inmiştir. Ve eğer bu olayın üstü sadece “şahsi saldırı” diye kapatılırsa, yarın başka meydanlarda, başka isimlere yönelen benzer saldırıların önünü açarız. Bu nedenle; Tüm siyasetçiler, medya ve toplum, şiddetin her türlüsüne, ama özellikle sistematikleştirilmiş ve nefretle yoğrulmuş olanına karşı sesini yükseltmelidir.