Doktor reçeteye yazmaz, eczanede satılmaz ama dünyanın en etkili ilacı kahkahadır. Yan etkisi yok, üstelik bedava.

Fakat biz, ne hikmetse, bu ilacı kullanmayı pek sevmiyoruz.

Sokakta yürüyün… Yüzlere bakın.

Çoğu insanın suratı sanki doğalgaz faturasına endeksli.

Neşeyi kaybetmişiz.

Oysa gülmek, sadece keyif değil; hayata meydan okumaktır.

Ekonomi tartışmalarının gölgesinde, meclis kürsüsünde bağırış çağırış arasında, televizyon ekranlarında bitmeyen kavgaların ortasında aslında en çok ihtiyacımız olan şey bir kahkaha.

Ama nedense politikacılarımızın suratında hep aynı ifade: ciddi, asık, hesaplı…

Sanki gülmek, oy kaybettirirmiş gibi.

Kahkaha aynı zamanda başkaldırıdır.

Herkesin suratının beş karış olduğu bir ülkede kahkaha atmak, en büyük protestodur.

Düşünün; bir sabah toplu taşıma aracında bütün yolcular aynı anda kahkaha atsa, emin olun o gün ülkenin gündemi değişirdi.

Çünkü gülen toplum sorgular, soran insan da kolay kolay yönetilmez.

İşte bu yüzden kahkahanız bazılarını rahatsız eder.

Onlar suskun kalabalık ister, biz gülen insanlar.

Bir minibüs şoförünün yaptığı espri, simitçinin laf atışı, işyerinde bir arkadaşınızın söylediği küçük şaka…

Hepsi hayatı yaşanır kılan küçük mucizeler.

Ama bu küçük kahkahalar bile aslında politik birer mesajdır.

Çünkü mutsuz toplum kolayca yönlendirilir; mutlu toplum kendi yolunu çizer.

Bugün hafta sonu…

Yorgun bir haftanın sonunda reçetenizi ben yazıyorum:

Fazla fazla kahkaha atın.

Fırından sıcak simidinizi alırken gülümseyin.

Kahvenizi içerken kendi halinize bile gülün.

Televizyondaki kavgaları kapatın, eski bir Yeşilçam filmine kahkahalarla eşlik edin.

Çünkü unutmamak lazım; bir tebessüm, asık suratlılara atılmış en güzel tokattır.

Kahkaha en ucuz terapidir.

Hem cebinize dokunmaz, hem ruhunuzu onarır.

Belki de bu ülkenin en çok ihtiyacı olan şey de tam olarak bu: Kahkaha…

Çünkü bir kahkaha, bin dert öldürür.