Normalde bu yazım Salı sabahı siz değerli okurlarla buluşacaktı…Ama olamadı. Sebebi ise Ordu’nun Perşembe Yaylası’nda telefonum yere çakıldı, ekran paramparça oldu.

Notlar gitti, fotoğraflar gitti, yazı da yaylada kaldı.

Pazar sabahı saat 04.00…

Şehir daha uykudayken biz yola çıkmıştık… Uçağımız saat 06.00’da kalkacaktı…

Gözlerimiz mahmur, ama yüreğimiz heyecanlıydı.

Pazar sabahı saat 04.00’te başlayan bu yolculuğumuz, Pazartesi sabahı saat 07.00 gibi evlerimize girmemizle son buldu.

Ama ne bitmek bilmeyen yorgunluğu hatırlıyoruz ne de geçen saati…

Çünkü bu yolculuk, sadece kilometre değil, gönüller arasında kurulan mesafenin de kat edildiği bir yolculuktu.

Ne için mi?

Kardeşlik için.

Adını öyle koymuşlardı: “Kardeşlik Yolculuğu.”

AK Parti İstanbul Milletvekili ve MKYK Üyesi Seyithan İzsiz ’in davetiyle, Karadeniz’e gitmek üzere yola koyulduk…

Samsun'dan girdik Karadeniz'in koynuna.

Ordu’nun Perşembe Yaylası’na çıktık,

Giresun Kalesi'ne uzandık, güneşi batırdık…

Ve sonra tekrar Samsun’a dönerek akşam yemeğiyle tamamladık bu otuz saatlik kardeşlik hikâyesini.

Bu bir siyaset programı değil, bir gönül yürüyüşüydü.

Bazen bir yolculuk, sadece gidilen yerlerle değil; hissedilen duygularla anlam kazanır.

Bizimkisi de öyle oldu…

Peki kimlerle çıktık bu yola?

İstanbul’un hatta Türkiye’nin en büyük ilçelerinden olan Esenyurt’tan yola çıkan yaklaşık 200 kişilik bir kafile…

Başta Esenyurt İl Dernekler Birliği başkanı ve üyeleri, muhtarlar, STK temsilcileri, kadınlar, gençler, iş insanları ve gazetecilerle…

Samsun’da Büyükşehir Belediye Başkanı Halit Doğan, Samsun Valiliği ve AK Parti İl Teşkilatı’nın ev sahipliğinde coşkulu bir karşılama ile başladık günümüze…

Keyifli bir kahvaltının ardından, verilen “Terörsüz Türkiye” mesajlarıyla umut aşılandık…

Oradan Ordu’ya, Perşembe Yaylası’na geçtik.

Ordu Yaylalarında doğayla, halkla, kardeşlikle sarıldık.

Doğanın, insanın ve niyetin buluştuğu bir yerdi orası.

Son durak Giresun’du.

Kalenin zirvesinden baktığımızda, tarihin, kültürün ve kardeşliğin izleri vardı.

Akşam saatlerinde yeniden Samsun’a döndük.

Yol boyunca her şey güzeldi ama gecenin finali başka bir anlam taşıdı benim için…

Yemekten sonra bir video oynatıldı.

Seyithan İzsiz’i anlatan kısa bir tanıtım filmi.

Salonda çıt çıkmadı.

Etkisi o kadar büyüktü ki, salondaki birçok kişi gözyaşlarını tutamadı.

Bazılarımız sessizce ağladı, bazıları iç çekti, herkesin yüreğine dokundu.

Bu adam ne için bu kadar koşuyor sorusunun cevabıydı o film.

Sessizce akan gözyaşları, sadece bir hayat hikâyesine değil, o hayatın içinde yoğrulan mücadelenin, sadakatin ve inancın bir özetiydi.

Zor bir çocukluk, yoklukla yoğrulmuş bir gençlik ve bugün bir milletvekiline dönüşen bir adamın hikâyesi…

Peki bu gezinin amacı neydi?

Seyithan İzsiz’in kelimeleriyle cevap verelim:

“Terörsüz bir Türkiye inşa etmek istiyorsak önce gönüller arasında köprü kurmalıyız.”

İşte tam da bu yüzden bu seyahat sadece bir yaz programı değil, bir memleket meselesidir.

Bu proje yayılırsa, Türkiye'nin her bölgesinde yankı bulacak bir kardeşlik hareketine dönüşebilir.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Adımız Türkiye, soyadımız kardeşlik” söylemiyle;

Her ilde, her ilçede, “Kardeşlik Yolculuğu” adıyla gönül köprüleri kurulabilir.

Çünkü birliğin başladığı yerde, ayrılığın kökü kurur.

Seyithan İzsiz, elini taşın altına koymuş.

“Terörsüz Türkiye” hedefi için, sadece siyaset kürsüsünde konuşmuyor, sahaya çıkıyor.

Özellikle bölgede yürüttüğü çalışmalarla, gençlere ve kadınlara verdiği destekle, sahadaki varlığıyla AK Parti teşkilatlarına örnek olabilecek bir siyasi figür olarak öne çıkıyor.

Bugün birçok milletvekili yazı tatille geçirirken, bir vekil halkın arasına karışıyorsa,

O vekil sadece alkışı değil, saygıyı da hak eder.

Ama bu tabloyu eleştirenlerde oldu…

“Milletvekili ne işi var Karadeniz'de?”

“Esenyurt’un sorunları dururken muhtarları dernekleri alıp geziye mi çıkılır?”

Sormazlar mı?

Birliğin olmadığı yerde hangi sorun çözülür?

Terörsüz, kardeşlik içinde bir Türkiye hedefi sadece sınır hattında değil, gönül hattında da savunulur.

Bu geziler, bu temaslar, sadece bir bölgenin değil tüm Türkiye’nin huzuruna hizmettir.

Mesele sadece şehir gezmek değil, gönül görmek…

Ve belki de en önemlisi…

Bu ülkenin gençleri “senin şehidin mi, benim şehidim mi?” diye ayrılmasın diyedir bu yolculuklar.

Çünkü bu memleketin tek şehitlik makamı vardır, adı da vatandır!

Şimdi sırada yeni rotalar var.

Kars’a, Ardahan’a, Iğdır’a…

Muş’a gidilecek, Bitlis’e, Van’a…

Bilecik’ten İstanbul’a, Çanakkale’ye…

Ben bu yolculuğun bir parçası olduğum için gururluyum.

Otuz saatte üç şehir, yüzlerce yürek, binlerce tebessüm gördüm.

Ve sonunda da gözyaşıyla biten bir hikâyenin ortasında buldum kendimi.

Yoruldum mu?

Evet.

Ama iyi ki bu yolculuğun bir parçası oldum.

Yazım geç geldi ama kalpten geldi.