Devlet Bahçeli’nin “Terörsüz Türkiye” çağrısıyla başlayan yeni barış sürecinin Meclis ayağı kuruldu. 48 milletvekillinden oluşan komisyon göreve başladı.

Kardeşlik, demokrasi ve hukuk vurgusuyla yola çıkan komisyon umut veriyor…

Devlet Bahçeli’nin “Terörsüz Türkiye” vurgusuyla yaptığı çıkış, sadece siyasi değil, toplumsal anlamda da yeni bir barış sürecinin kapısını araladı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu çağrıya güçlü şekilde sahip çıkmasıyla birlikte süreç hız kazandı.

Geçmişte acı tecrübelerle geride bırakılan çözüm sürecinin ardından toplumda yeniden bir barış ikliminin oluşması elbette kolay değil.

Ancak bu kez daha kurumsal, daha şeffaf ve daha çok taraflı bir zemin hazırlanıyor.

Bu sürecin en somut adımı ise Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında kurulan 48 üyeli “Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” oldu.

Komisyonun amacı oldukça kapsamlı:

Terörün Türkiye’nin gündeminden tamamen çıkarılması, toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi, millî birlik ve kardeşliğin pekiştirilmesi…

Ayrıca özgürlük, demokrasi ve hukuk devleti alanlarında atılacak adımların da bu komisyonun radarında olması planlanıyor.

Yani bu sadece bir güvenlik komisyonu değil, aynı zamanda sosyal bir uzlaşma ve demokratikleşme sürecinin de parçası.

Komisyonun çalışma şekli, geçmiş deneyimlere kıyasla daha umut verici.

Toplantılar yazılı medyaya açık olacak, tüm konuşmalar tutanak altına alınacak.

Sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ve uzmanlar sürece dâhil edilecek.

Üstelik CHP’nin önerisiyle önemli kararlar nitelikli çoğunlukla, yani en az 30 milletvekilinin oyu ile alınacak. Bu da sürece geniş bir meşruiyet kazandırıyor.

Komisyonun başkanlığını TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş yürütüyor.

İlk toplantıda İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ve MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın da davet edilmesi, yürütmenin de süreci yakından takip ettiğini gösteriyor.

Ancak tüm bu yapısal hazırlıkların ve olumlu sinyallerin yanında toplumun büyük kesiminde hâlâ derin bir temkin duygusu var.

Çünkü Türkiye bu filmi daha önce gördü.

Süreçlerin iyi başladığı ama kötü sonuçlandığı zamanlar hâlâ zihinlerde taze.

Barış süreci artık sadece devletin ya da siyasetin değil, toplumun psikolojisini ve güven duygusunu ilgilendiren bir meseleye dönüştü.

Dolayısıyla bu kez en önemli şey, atılacak her adımın samimiyetle, açıklıkla ve istikrarla yürütülmesi.

Komisyonun siyasi etkileri yalnızca iktidar cephesinde değil, muhalefet kanadında da yankı buldu.

CHP’nin komisyona milletvekili vermesi, bazı parti tabanlarında ve ulusalcı çevrelerde eleştirilere yol açtı.

Kimi isimler bu sürecin “terörle aynı masada olmak” anlamına geldiğini savunurken, CHP lideri Özgür Özel ise barış sürecine katkı sunmanın partinin demokratik sorumluluğu olduğunu savundu.

Bu tartışma CHP içinde klasik bir fay hattını da gün yüzüne çıkardı:

Bir yanda sosyal demokrat kimliğiyle çözüm süreçlerine katkı sunmak isteyenler, diğer yanda ulusalcı refleksle mesafeli duranlar.

Bu ayrım yeni değil ama bu kez oldukça görünür hale geldi.

Bu topraklarda barışa dair her adım değerlidir.

Ancak her değerli şey gibi, hassasiyet ister, özen ister, güven ister.

Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu, sadece teknik bir komisyon değil; halkla devlet arasında yeni bir güven köprüsü olabilir.

Yeter ki bu süreç, geçmişteki hatalardan ders alınarak yürütülsün.

Yeter ki bu kez barış sadece bir temenni değil, bir toplumsal iradeye dönüşsün.

Ve en önemlisi: Bu sürecin sahibi milletin kendisi olsun.