Ben pazar sabahlarını hep ayrı bir severim. Şehir susar. Zaman ağır akar. İnsan kendiyle baş başa kalır. Her pazar sabahı bana “biraz daha kendin ol” der gibi…

Pazar sabahı erken uyananlar bilir…

O çok tanıdık, çok kalabalık şehir sessizliğe bürünür birden.

Caddeler susar, sokaklar derin bir nefes alır.

Balkona çıktığında duyduğun şey sadece kuşların sesi değil,

hayatın yavaşlamış hâlidir.

O sessizlik aslında bir davettir.

Zihninin gürültüsünü bastıran şehir sonunda susmuştur.

Şimdi sıra sende.

O sessizlikle konuşma vakti gelmiştir.

Günümüzde artık neredeyse kimse kimseye vakit ayıramıyor.

Arkadaşlık, dostluk, aşk… Hepsi bildirim aralarına sıkışmış.

Kalabalıkların içindeyiz ama içimiz hep yalnız.

Herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyor ama kimse olduğu yerde değil.

Zamanla yarışan bir çağdayız ama kaybettiğimiz şey zamandan çok daha fazlası.

Kendimiziz.

İşte bu yüzden pazar sabahları hâlâ kıymetli.

Çünkü biraz olsun yavaşlıyoruz.

Bir bardak çay, demli bir kahve, kendiyle baş başa kalmak isteyen bir insan...

Ve onu dinlemeye hazır olan bir sessizlik.

Sessizlik aslında bir ayna.

Orada ne varsa onu görüyorsun.

Bazen bir kırgınlık, bazen bastırılmış bir hayal,

bazen de sadece dinlenmek isteyen yorgun bir kalp.

Büyük şehirler gürültüyü sever.

Ses çıkarmayanı fark etmez.

Ama sessiz kalanlar, içini duyanlar bilir ki,

bazen konuşmamak çok şey anlatır.

Pazar sabahlarının bu yüzden başka bir maneviyatı vardır.

Kalabalığın içinde değil, kendinle baş başa kaldığında fark edersin;

ne çok susmuşsun...

Ve ne çok susulmuş sana.

Belki de en son ne zaman sadece kendin için bir şey yaptığını bile hatırlamıyorsun.

Ne zaman canın hiçbir şey istemediğinde kendine izin verdin?

Ne zaman sustun ve dinledin?

Bu sabah o sabah olabilir.

Pazarın sessiz tarafında bir pencere aç kendine.

Radyoyu açma, televizyonu kurcalama, haberlere göz atma.

Sadece dur.

Bir çiçeğe, bir kuşa, bir buluta bak.

Ya da sadece içine…

Çünkü hayat her zaman bağırarak konuşmaz.

Bazen sessizliğiyle anlatır her şeyi.

Ve şimdi…

Yeni bir aya daha uyandık.

Takvim yaprakları Ağustos’u gösteriyor.

Yazın son ayı.

Ne sıcaklar bitti, ne umutlar tükendi.

Ama bir şeyler eksilmeye başladı bile…

Geceler serinlemeye, günler biraz daha kısalmaya başladı.

Karpuzun tadı, denizin tuzu, akşam üzeri esen meltem…

Şimdi kıymetini bilme zamanı.

Çünkü Ağustos bir hatırlatmadır:

Yaz da biter…

Ama her bitişin içinde saklı bir güzellik vardır.

Tıpkı sessizlik gibi.

Bugün pazar.

Bugün Ağustos’un üçüncü günü.

Hem mevsimin, hem hayatın sessiz tarafına geçmek için güzel bir gün.