Bazen bir çocuk size öyle sarılır ki, sadece bir insan değil, bir kader tutunur bacağınıza...

Kapıdan içeri girdiğimiz anda oldu…

Küçük küçük adımlar hızlandı, minik kollar açıldı, gözlerinde şaşkın bir neşe, ama derinlerde bir yerlerde tanıdık bir sığınma hissi vardı.

Bacağıma sarıldılar…

Sanki birini değil, bir çıkışı yakalamış gibiydiler.

Sanki o sarılışla “Bizi alın buradan” der gibiydiler.

Dün ellerimizde minik oyuncaklar vardı.

El emeğiyle örülmüş küçük bebekler…

Ama aslında taşıdıkları anlam, pamuktan ve iplikten çok daha fazlasıydı. Çünkü dün o bebekleri, yaşamın sessiz kenarına doğmuş çocuklara götürdük.

Güçlü Kadınlar Kooperatifi, Örnek ve Öncü Kadınlar, Gününe İyilik Kat gurubunda ki gönüllü kadınlarla çıktık yola.

İnandığımız şey şuydu: Bir çocuğun gülüşü değişirse, bir toplumun kaderi değişir.

İşte bu yüzden, gözlerden uzak büyüyen, adı az anılan ama yüreklerimizi en çok burkan çocuklara dokunmak istedik.

Esenyurt Güçlü Kadınlar Kooperatifi’nde bir araya gelen dezavantajlı kadınların sevgiyle ördüğü Amigurumi bebekleri, cezaevlerinde anneleriyle kalan minik yüreklere ulaştırdık. Bu dokunuşun mümkün olmasını, bize güvenen ve yüreğini ortaya koyan bağışçılarımıza borçluyuz. Bir kez daha gördük ki; iyilik, paylaştıkça çoğalıyor.

Yaşları 0 ile 4 arasında… daha yolun en başında…

Kimisi yeni konuşuyor, kimisi sadece gülümsüyor.

Ama hepsinin gözünde aynı şey var: Anlamaya çalışan, bağ kurmak isteyen bir sessizlik.

İşte biz, o sessizliğe dokunduk bugün.

Bir oyuncakla, bir sarılışla, bir bakışla…

Yani tam da hayatın hiçbir şeyden habersiz olduğu, sevgiyle şekillenmeye en açık döneminde…

Ama ne yazık ki, o yaşlar onlara çocukluğun değil, eksikliğin ve belirsizliğin izlerini yüklemiş.

Doğdukları yer, oynadıkları koridor, duydukları sesler…

Hepsi hayatlarının ilk tanımı oluyor.

Ve biz biliyoruz ki, "Doğduğun ev kaderindir" cümlesi, ne yazık ki hâlâ bu topraklarda bir gerçeklik.

Oyuncaktan Daha Fazlası!

Amigurumi bebeklerini verdik ellerine…

Minik parmaklarla kavradılar, önce şaşkın, sonra sıkıca…

Çünkü hayatlarında belki de ilk kez yalnızca kendilerine ait bir şeyleri olmuştu.

Belki de ilk kez bir şey onlardan alınmak için değil, onlar için getirilmişti.

Duygular birbirine karıştı…

Bir yandan umut…

Bir yandan içe işleyen bir hüzün…

Ama biz o an anladık ki…

Asıl ihtiyaç duydukları şey, bir oyuncaktan fazlasıydı:

Bir şefkat, bir güven, bir aidiyet duygusu.

Ve en çok da umut.

Çünkü biliyoruz, o çocuklar henüz seçemedikleri bir hayatın içindeler.

Ama biz şunu da biliyoruz: Onların geleceği, bugünkü sevgimize bağlı.

Şimdi küçük adımlar atan o minikler, yarın bu ülkenin vicdanı, sesi, kalbi olacak.

Yeter ki biz yanlarında olalım.

Peki Bu Çocukları Ne Bekliyor?

Bu soru, zihnime kazındı.

Ne olacak bu çocuklar?

O küçük eller, yarın kimi tutacak?

O bakışlar, büyüdüğünde kimi suçlayacak?

Her çocuk eşit doğar ama eşit büyümez.

Ve biz, bugün o çocukların yanında olmazsak, yarın onlara sadece uzaktan bakabiliriz.

Belki de en büyük adaletsizlik, bir çocuğun kendi kaderini hiç seçemeden yaşamak zorunda bırakılmasıdır.

Ne zaman annesinin gözyaşını silmeye çalışsa, oyun çağında olmayı unutmuş bir insan büyür içinden.

Ve toplum da, o unutulmuş çocukları sonra “sorun” diye tanımlar.

Oysa sorun, onları zamanında görmemiş olmamızdır.

Dün,10 kadın biz oradaydık…

Ama hissimiz, yüzlerce kadının yüreğini taşıyordu.

Küçücük bir kampanyayla başladık.

Ama gördük ki bir el örgüsü bebek, bir hayata dokunabiliyor.

Çünkü çocuklar büyür…

Ama yaşadıkları izler, onlarla büyür.

O günkü sessizliği hiç unutmayacağım…

Bir çocuğun gözlerinde gördüğüm şey, sadece teşekkür değildi;

Biraz da “beni unutmayın” çağrısıydı.

Unutmayacağız…

Bu yazım o yüzden burada…

O küçük ellerin tuttuğu her örgü bebek, bir söz artık bizim için:

“Biz varız. Ve sizin için buradayız.”