İki kez kanseri yenen bir belediye başkanıydı. Şimdi ise cezaevinde, üçüncü kez ölümle burun buruna…

Kesinleşmiş bir cezası yok, iddianame hâlâ yazılmadı.

Ama o, bir hücrede gün be gün eriyor.

Bu sadece bir siyasetçinin değil, insanlığın da testi.

Mehmet Murat Çalık… Beylikdüzü’nün belediye başkanı.

İki kez kanseri yendi. Ölümün kapısından döndü.

Şimdi aynısı, ama bu kez avuçları kelepçeyle bağlı.

23 Mart’ta tutuklandı, Silivri’ye gönderildi.

4 Haziran’da İzmir Buca’ya sevk edildi.

Cezaevi gırtlağı keserken…

O, 99 günde 18 kilo verdi.

Doktorlar “boynunda kitle var” dedi.

Adli Tıp’a sevk edilecek, biyopsi yapıldı.

Eşi Zehra Çalık, “kanser nüksederse bu yaştan sonra kaldıramaz” diye bağırıyor.

Şimdi düşünün:

Bir yanda kanserle boğuşan bir insan var.

Öte yanda cezaevinde, vantilatörün bile sökük çalıştığı bir hastane koğuşu.

Peki suçun ne Mehmet Murat Çalık’ın?

Soruşturma varmış İBB’ye dair.

İddianame yok.

Hüküm yok.

Ne var?

Var olan: Bir başkan, bir hasta, bir hukuk trajedisi.

Kanser grip gibi bir şey değil.

Bağışıklık sistemini yıpratır.

İlkinde atlattı…

İkinci dalgada bu kez cezaevi atlatabilir mi?

Avukatları, tahliye talebiyle adli kontrol istiyor.

Ama duyulan ses: “İnceliyoruz, dikkatle bakıyoruz.”

Sanki hayat beklemeye alışık değilmiş gibi...

Buna ben “hapis içinde hapis” diyorum.

Mustafa Balbay’ın dediği gibi:

“Cezaevinde hastane, hastanede cezaevi.”

Bir önceki Ergenekon döneminde bile ağır hastalar salındı.

Fakat bugüne baktığınızda…

Kim şifa bekliyor cezaevi duvarları arasında?

Bakın, bu sadece bir belediye başkanı hikayesi değil.

Bu bir insanlık hikayesi.

Suçluysanız, kanıtınızla davasını yapın.

Ama hasta birinin tedavisini esirgemeyin.

Çünkü hukuk sadece suçlu tanımlamaz.

Aynı zamanda insan olmanızı hatırlatır.

Sonuç?

Mehmet Murat Çalık’ın cezaevinde nefes almak için bile direndiği bu sınav,

İnsanlığımızın, hukuk düzenimizin nabzıdır.

Bir hasta politik mahpusa dönüştürülüyorsa,

Toplum vicdanından da zarar alıyor.

Ve biz...

Bu rezalete seyirci kalırsak,

En çok da kendimize ihanet etmiş oluruz.