Günaydın…Bu sabah saat kaçta kalktınız? Uyandığınızda ilk neye baktınız? Telefona mı? Bildirimlere mi?

Yoksa hâlâ eski usul, perdeyi aralayıp gökyüzüne bakanlardan mısınız?

Eğer ikincisindenseniz, tebrikler. Siz hâlâ “var”sınız.

Çünkü bu zamanda sabahları bile ruhsuz yaşıyoruz.

Uyandığımızda gün doğumuna değil, ekrana bakıyoruz.

Eskiden gün doğarken horoz öterdi, şimdi bildirim sesiyle uyanıyoruz.

Horozlar sustu, kuşlar da…

Çünkü artık ne bahçemiz kaldı ne de penceremizi açtığımızda duyduğumuz bir sokak sesi.

Betonun, telaşın, gürültünün ortasında bir başımıza kaldık.

O yüzden insan insanı özlüyor. İnsan, insanca yaşamayı özlüyor.

Artık kimse kimseye selam vermiyor.

İnsanlar asansörde başını eğiyor, yan masada oturanlar “günaydın” demek yerine WhatsApp’tan mesaj atıyor.

Herkesin elinde akıllı telefon, ama kimsenin kalbinde sıcak bir cümle yok.

Modern olduk ya hani.

Akıllı şehirlerimiz, akıllı evlerimiz, akıllı saatlerimiz var…

Ama konuşacak kimsemiz yok.

Kendimizi modernleştirdik derken, insanlığımızı içeriye kilitledik.

Akıllı evlerde oturuyoruz ama duyarsız kalplerde yaşıyoruz.

Eskiden dolmuş beklerken tanımadığımız insanlarla sohbet ederdik.

Şimdi aynı masada oturanlar bile birbirine bakmadan telefon ekranına gömülüyor.

Eskiden her şey bu kadar "akıllı" değildi ama herkes birbirini anlardı.

Komşular birbirine anahtar bırakır, mahalle bakkalı borç defteri tutar, apartmanlar şenlik gibi yaşanırdı.

Kimi zaman elektrik kesilirdi, ama o karanlıkta bile insanlar birbirine yakın olurdu.

Şimdi her şey ışıl ışıl, ama biz karanlıkta kaldık.

Modernleştik evet.

Ama yalnızlaştık.

Üstelik bu kadar kalabalıkken…

Metroda omuz omuza ama ruh ruhayız.

Kafelerde yan yana ama göz göze değiliz.

Aynı evde yaşayanlar bile farklı ekranlara bakıyor.

İsmet Özel demişti ya: "Yazık ki uzaktır kuşları, sokaklarıyla bizim olan şehir…"

Evet, biz o şehri kaybettik.

Kuşları gökdelenlere verdik.

Sokakları otoparka çevirdik.

Bakkalı zincir market yuttu, çocukları ekran.

Artık sokakta top oynayan çocuğa şaşkın şaşkın bakıyoruz.

Çünkü bu devrin çocukları sokakta değil, sanal dünyada büyüyor.

Toprakla değil tabletle tanışıyorlar.

Ama…

Yine de umut var.

Çünkü hâlâ bir yerlerde çocuklar misket oynuyor.

Hâlâ bir anne, sokak kapısında terlik atıyor oğluna.

Çünkü hâlâ komşusuna kapıdan tabak uzatan bir anne var.

Hâlâ bir öğretmen, sınıfın köşesine kitaplık kurmaya çalışıyor.

Hâlâ bir yaşlı, torununa şeker uzatıyor gizlice.

Çünkü hâlâ sabahları gerçekten “günaydın” demeyi bilen insanlar var.

İşte o “birileri” biziz. Ve biz, her şeye rağmen "var"ız.

Bizler bu çağın direnişçileriyiz.

Çünkü biliyoruz ki insan, güzelliği arar. İnsan, dostluğu, paylaşmayı, selamı özler. Ne kadar beton dökülürse dökülsün kalplere, içimizde hâlâ bir yerlerde çiçek açacak bir toprak parçası vardır.

Ve sen sevgili okur, onlardan birisin.

Modernlik diye diye yalnız kaldık belki…

Ama hâlâ “birlikte” olmanın yolunu bulabiliriz.

İnsanca yaşa.

İnsanca yaşat.