Hızlı gidene radar, yavaş gidene zam…Durduk yere kimse ceza yemezmiş. Yemiyor mu? Buyurun anlatayım...
Kurban Bayramı'nda milyonlar yollara döküldü. Kimisi memlekete, kimisi tatile… Kimisi sevdiklerine kavuşmaya, kimisi sadece çocuklarına “köy”ü göstermeye.
Ama daha varılmadan karşılarına bir şey çıktı:
Ne mi?
Radar!
Drone!
Sivil plakalı araç içine saklanmış polisler!
Yol kenarında gizlenmiş cezalandırma timleri!
Yani devletin bayramda vatandaşa hazırladığı “sürpriz paketi”.
Sanki trafik kazalarını önlemek için değil, bütçe açığını kapatmak için konulmuş gibi duran radarlar…
Sanki insan hayatı için değil, kasa dolsun diye hazırlanmış bir düzen.
Bayramın ilk gününde 12.407 kişiye hız cezası…
Arefe günü 23 bin!
Yani toplamda 35 bin kişiye “hızlı gitmişsin” diye ceza kesildi.
Ama aynı gün trafik kazalarında yine insanlar öldü.
Yine yaralandı.
Yani ceza arttı, ama ölüm azalmadı.
120 kilometre hızla giderken birden karşına 50 tabelası çıkıyor.
Fren mi yapacaksın, direksiyonu mu kıracaksın, yoksa dua mı edeceksin belli değil.
Radar da tam o tabelanın dibinde tabii.
Bir de uyarı levhası falan yok.
Çünkü amaç seni uyarmak değil, seni yakalamak.
Trafik güvenliği, evet, elbette hayati.
Ama bir güvenlik meselesi bu kadar kolaylıkla bir gelir modeline dönüşürse, orada niyet sorgulanır.
Vatandaşı korumakla yükümlü devletin, vatandaşı “av” gibi izlemesi değil midir asıl tehlike?
Sonra eve ceza geliyor.
2.168 TL.
Eğer hızı biraz daha aşmışsan 4.512 TL.
Birazcık daha gaza bastıysan 9.268 TL.
Yani aracın zaten benzin içiyor, köprü geçişi zaten servet, bir de üzerine “çok hızlı gitmişsin” faturası.
Bir radar cezasının kesilme amacı, o bölgede hız yapılmasını engellemek ve kazaları azaltmaktır. Ama radar yerleri saklanıyor.
Vatandaş önlem alamasın, yakalansın isteniyor sanki.
Bu mantıkla insan hayatı değil, ceza kotaları ön planda oluyor.
Denetim mi yapıyorsunuz, pusu mu kuruyorsunuz?
Peki bu cezalar neden bu kadar arttı?
Çünkü 2024 yılı trafik ceza hedefi: 55 milyar TL.
Yanlış duymadınız. Hedef.
Yani biz sandık ki trafik cezaları kaza olmasın diye kesiliyor.
Meğer devletin yıllık bütçesinde “ceza geliri” diye kalem varmış.
Hedef tutmazsa ne olur peki?
Yeni radarlar kurulur, limitler düşürülür, sürücüler kıstırılır.
Geçen gün biri şöyle yazmış:
“Trafikte radar değil, pusu var. Bu hız sınırı değişimleri değil, tuzak!”
Haksız mı?
Adam yolda hızını sabit tutuyor, tabelalar kendi arasında kavga ediyor.
Biri 90 diyor, öbürü 70…
Derken bir bakıyorsun 30 yazmışlar!
Bu hız limiti değil, akıl sınırı!
Sosyal medyada AK Partili isimler bile isyan etti.
Başdanışman Osman Saral ve eski vekil Şamil Tayyar “cezalar vatandaşa tuzak gibi”, ani hız limit değişimleri haksız ve keyfi, “savunulamaz” dedi.
CHP’li İnan Akgün Alp “ek bütçe önerisi gibi ceza gelirleri, 2025 bütçesine 68 milyar hedef konmuş” diye uyarıyor.
Milletvekili Cengiz Çiçek TBMM’de radar uygulamalarının “ödeme makinasına” dönüştüğünü gündeme taşıdı.
Ama devlet durur mu?
Daha çok radar, daha çok ceza, daha çok hedef...
Tabii ki trafik kuralları olsun.
Kimse ölümlere sebep olmasın.
Ama trafik güvenliği bir ceza yarışına dönüyorsa orada niyet sorgulanır.
Caydırıcılık başka, sindirme başka şeydir.
Bu ülkenin vatandaşı zaten geçim derdinde.
Zaten kredi kartı limitinde yaşıyor.
Zaten akaryakıt, bakım, MTV, sigorta derken arabasına binmeye korkuyor.
Şimdi bir de bayramda memleket yolunda pusularla karşılaşıyor.
Sonuç?
Trafikte hala insanlar ölüyor.
Ama en azından kasaya güzel para giriyor, değil mi?
Hızlı gidene radar,
Yavaş gidene zam…
Ortada kalan vatandaşa sabır.