Bazen bir maç, bir sonuçtan fazlasıdır. Bazen 90 dakika, bir ülkenin kalp atışını, inancını, inadını taşır. Sevilla’daki 2-2’lik İspanya – Türkiye karşılaşması tam da böyle bir hikâye yazdı. Montella’nın elinden, Altay’ın ellerinden, forvetli oyunda yeni bir kapı açıp, umut gösteren Deniz Gül’ün nefesinden bir hikâye…
Montella’nın Uluslar C’den aldığı milli takım
İspanya gibi dünyaya futbol dersi veren bir takımın karşısına, eksiklerle çıkmak kolay değildir. Hele ki deplasmanda… Ama Vincenzo Montella, korkunun kenarından değil, cesaretin ortasından oynadı oyunu. Kendi sahasında geri çekilen değil, rakibin sahasında düşünmeye zorlayan bir Türkiye vardı sahada. Özellikle ikinci yarı istediğimiz takımı sahada gördük.
Unutmayalım Uluslar C liginden aldı bu takımı İtalyan hoca.
Üstelik forvetli bir düzende… “Yine mi temkin?” diyenlere inat, “Bizim de sözümüz var” diyerek çıkan bir Millî Takım. Montella’nın bu cesareti, maçın görünmez omurgasıydı. Her pasın, her koşunun altında imzası vardı. Onu eleştireceğim tek husus Samet Akaydın’daki inadı. Dün sahanın en kötüsüydü Samet. Kesinlikle bu seviyelerin oyuncusu değil.
Altay Bayındır: Kalede Bir Anıt
Maçın adamı tartışmaya kapalıydı: Altay Bayındır… Öyle kurtarışlar yaptı ki, kimi zaman, zamanın akışını durdurdu, kimi zaman tribünlerin sesini kısmayı başardı. İspanya’nın o bitmek bilmeyen hücum dalgaları karşısında Altay, bir anıt gibi dikildi kalede.
Yalnızca elleriyle değil; duruşuyla, özgüveniyle, takımına verdiği huzurla oynadı. Her kurtarıştan sonra sanki “Devam edin, buradayım” diyordu. Bir kalecinin sahaya kattığı güven yalnızca skorla değil, ruhla ölçülür; Altay o ruhu fazlasıyla taşıdı.
Deniz Gül’ün Golündeki Cesur Dokunuş
Türkiye’nin önemli eksiklerle çıktığı bu mücadelede hücum organizasyonlarının her biri kıymetliydi. Ama 42. dakikada gelen o gol… İşte o, genç bir adamın cesaretinin damgasını vurduğu andı. Bu tür maçlarda duran toplar önemlidir.
Orkun’un mükemmel köşesi, Barış Alper’in akıllı dokunuşu ve kalabalığın içinden doğru yeri duyan, doğru zamanı seçen Deniz Gül… Topa o son dokunuşu yaparken yalnızca gol atmıyordu; “Ben de buradayım” diyordu. Bu ülkenin yeni nesil futbolcuları arasında parlayacak bir yıldızın ilk güçlü sinyalleriydi bu gol.
Eksiklere Rağmen Sahada Bir Kimlik
Türkiye, ideal kadrosundan uzaktı. Sakatlar, play off öncesi kart problemleri derken Arda Güler, Çalhanoğlu, İsmail Yüksek, Kenan Yıldız riske edilmedi. Ama sahadaki takım, eksiklerini saklayan değil, eksiklerinin üzerine kimlik inşa eden bir takımdı. Direnen, üretmeye çalışan, geri adım atmayan… İspanya’nın evinde, onlar kadar koşan, onlar kadar isteyen, zaman zaman oyunun kontrolünü eline alan bir Türkiye vardı.
Montella’nın bu ekibe aşıladığı şey yalnızca taktik değil; karakterdi.
Son Düdüğün Ardından
Skor tabelasında 2-2 yazıyordu belki. Ama bu maç, bir puandan daha fazlasını bıraktı geriye. Umudu bıraktı. Güveni bıraktı. “Biz yapabiliriz” hissini bıraktı.
Altay’ın devleştiği, Deniz Gül’ün parladığı, Montella’nın özgüvenle çizdiği bu sahne, önümüzdeki maçlar için bir davet niteliğinde. Eksikler dönecek, gençler büyüyecek, bu oyun daha da oturacak.
İspanya’ya dan ilk kez puan aldık, 2 gol attık.
Mart ayında Kuzey ülkelerinden birini geçip final kovalayacağız ve 24 yıl sonra Dünya Kupasına katılacağız inşallah.
Maçın Üçlüsü
Deniz Gül - Altay Bayındır - Orkun Kökçü