Tenimde yeşerttiğim ağaçlar ten değiştiriyor, yapraklarını döküyor. Eteklerimin dalgaları daha bir hırçın ve soğuk. Yaz boyunca kirlenen ayaklarımı yalıyorlar, adeta. Geceler soğuk, üşüyorum da.
Gel ey yar, ısıt ve ışıt beni, koynuna alarak. Bak geceden son yıldız da kopup gitti, kapadı gözlerini. Ve ben, naftalinlediğim aşkımı Gagik’ten bu yana sana sakladım. Gel ey yar…
Bak kaç asırdır sana hasret, bu ten, bu beden, bu ruh. Tüm yollara serdiğim eşşek gözlerimi açarak asırlardır yolunu gözledim. Gel ey yar…
Tamara’yla mapus edildim bu kayalara. Ve Tamara’ya gömüt oldum. Sonra çocuklarım sürüldü bedenimden, dünyanın dört bir yanına. Tacım, haçım, çanım alındı elimden. Dilim yasaklandı, bedenim sevdalara yasaklandı. Sonra örz ve güllelerle gelindi üstüme. Göğsümü yardılar, tanklarla, toplarla.
Sonra bir Kürt çocuğu çıktı ortaya, göğsünü siper ederek, tüm saldırganlara; adı Yaşar: “Vurmayın, o tanrıça Ağtamar’dır” diyerek. Yüzümdeki yaşları sildi, Kürt dokuması mendiliyle. Sonra kanlarımı sildi, şefkatli eliyle. Gücüme güç katan denizimin sularıyla yıkadı, vaftiz etti tekrar beni. Elimden tutarak mecalsiz kalan bedenimi ayağa kaldırdı.
Neden vurdular beni, ey yar? O fütursuz saldırganlık nedendi? Ermeni’yim diye mi?
Ama ben kendimi hiç Kürtlerden, Türklerden, Acemlerden, Azerilerden sakınmamıştım ki. Karların erimesiyle canlanan doğayla ben de açardım bedenimi tüm İnsanlara. Ayrımız, gayrımız yok idi. Aynı göğün altında, gecelerde aynı yıldızlar altında yaşardık. Güneşin kızgın ışıklarından korunmak için asırlarca kendimi siper ettim, gölgeme alıp sakladım. Ağaçlarım meyveye durdu, herkes yesin diye. Eteklerimin dalgaları ninniydi hep, gelip huzur içinde yatarlardı koynumda. Kuşlarım, onlar için nameler şakırlardı. Aynı kase çorbaya kaşık salladık, asırlarca.
Ey sevgili, çok yaralandım, örselendim. Göğsümde bombalar patlatıldı. Ama geçti o hüzün günleri, yılları. Şimdi azadeyim ve çocuklarım her gün beni ziyarete geliyor. Başımda tacım, yıldızlara değiyor başım.
Her şeyden mühim, yollarda bakakaldığım eşşek gözlerim artık yollarını gözlemiyor. Geldin… Hasretimsin ey yar. Gel de bu soğuk kış güneşlerinin yalancı ısıtmalarına mahkum etme beni artık. Bilirsin karlar üşütür bedenimi. Ve yalnız yatamam, uzun kış gecelerinde. Sarıl bana ve ısıt. Sıcaklığına yaslanıp kaygısız bir uykuya dalayım.
Uyandığımda kollarında sonbahar güneşine bakmak ve yalnız olmadığımı bileceğim. Bu hazan mevsimin de bile güneş pırıl pırıl ışıyor olacak..