Hepimizin çevresinde vardır öyle insanlar…Ne söylersen söyle, hep eksik bulan. Ne yaparsan yap, hep beğenmeyen. Hayat onlara hep borçluymuş gibi yaşayan.

Siz çabalarsınız…

Moral vermeye, umut aşılamaya, el uzatmaya.

Ama onların gözünde ya hava kötüdür, ya yemek tuzludur, ya da hayat zaten çekilmezdir.

Bir noktadan sonra fark edersiniz…

Onların mutsuzluğu bulaşıcıdır.

Aynı sigara dumanı gibi.

Siz içmeseniz bile o duman ciğerinize dolar ya, işte öyle.

Siz şikâyet etmeseniz de, o şikâyetin ağırlığı ruhunuza çöker.

Başta aldırmazsınız.

“Ben güçlü dururum, ben etkilenmem” dersiniz.

Ama zamanla içinizde ince ince bir huzursuzluk başlar.

Bir bakmışsınız siz de şikâyet edenlerden olmuşsunuz.

Çünkü insan ruhu, beraber yürüdüğü insanlara benzer.

Hangi sofraya oturursanız, ruhunuz da o sofradan beslenir.

Mutsuzluk bulaşıcıdır.

Ama umut da öyle.

Gülümseme de öyle.

Sevgi de öyle.

O yüzden bazen en büyük iyilik, mesafe koymaktır.

Kimseyi yargılamak, dışlamak değil…

Sadece kendi ruh sağlığınızı korumak.

Hayat zaten kısa, yük zaten ağır.

Bir de başkasının şikâyetini sırtlanmaya gerek var mı?

Bırakın hayatını mızmızlanarak tüketmek isteyenler öyle kalsın.

Siz gülmeyi seçin, yürümeyi seçin, şükretmeyi seçin.

Çünkü insanın enerjisi kıymetli.

Bir kere kaybettiniz mi, geri almak çok zor.

Unutmayın:

Kiminle yan yana yürüdüğünüz, aslında kim olacağınızı da belirler.