Son günlerde CHP içinde yaşananlara bakınca, insan üzülmeden edemiyor. Cumhuriyet Halk Partisi’nin enerjisini, halkın sorunlarını çözmeye değil, kendi iç kavgalarına harcadığını görmek acı veriyor.
Türkiye yangın yerine dönmüşken, CHP’nin koridorlarında bitmek bilmeyen kongreler, il binası önlerinde yaşanan arbede, sosyal medyada “ihanet” çığlıkları…
Koca bir parti, kendi kendini yiyip bitiriyor.
Gürsel Tekin meselesi tam da bu tablonun ortasında duruyor.
Yıllardır bu partinin emekçisi.
İstanbul’un sokaklarında ayakkabı eskitmiş, her seçimde partisi için gövdesini ortaya koymuş bir siyasetçi.
Ortaya çıkan manzaraları engellemek için olağanüstü bir çaba gösterdi.
Genel merkezle en üst düzeyde diyalog kurdu.
Kimi zaman doğrudan, kimi zaman dolaylı iletişim sürdürdü.
Partisini kayyıma kaptırmamak, CHP’nin kurumsal kimliğine zarar verilmesini engellemek için ateşten gömleği giydi.
Ama ne yazık ki; 40 yıldır emek verdiği partisinin bazı yöneticileri, çözümün değil sorunun parçası olmayı tercih etti.
Ortaya çıkan manzaranın birinci dereceden sorumlusu olan bu yöneticiler, kendi sorumsuzluklarının üstünü “AKP YARGISI – KAYYIM” diyerek örtmeye çalıştı.
Oysa Gürsel Tekin’in söylemleri söz her şeyi özetliyor:
“Mahkemenin atama kararını ben kabul etmesem, mahkeme benim yerime heyet olarak 2. Baro ve yönetimini atayacaktı. Arkadaşlarımızın gönlü ikinci baro yönetiminin kayyum olarak atanmasına razı mı olacaktı?”
Bu kadar net!
Bir yanda partinin evladı Gürsel Tekin…
Diğer yanda dışarıdan atanabilecek bir yapı.
Bugün Gürsel Tekin’i hedef alanlar, aslında partinin damarlarını kesiyor.
Peki bundan sonrası?
Özgür Özel’in önünde iki yol var:
Ya “sokak” kartını oynayacak, ya da kulislerde konuşulduğu gibi yeni bir parti arayışına girecek.
“Ekim Partisi” adı şimdiden dilden dile dolaşıyor.
Ekrem İmamoğlu’nun isim ve soy isminden türetilmiş bu formül, CHP’yi başka bir adrese taşımayı hedefliyor.
Ama yıllardır kendi içinde taşınamayan bir partiyi, bavula koyup yeni bir partiye nasıl taşıyacaksınız?
Hikmet Çetin’in MHP ziyaretleri, genel merkezin dört koldan çare arayışları…
Ama bu arayışların hiçbiri halkta karşılık bulmuyor.
Çünkü çare koltukta değil, çare sokakta değil, çare halkın kalbinde.
Ve o kalbi yıllardır kıran da bu kısır döngüden başka bir şey değil.
Son söz:
CHP’nin seçmeni yorgun, tabanı kırgın, ülke umutsuz…
Koltuk savaşları arasında kimin kazandığı değil, kimin kaybettiği ortada:
Türkiye kaybediyor.