Günlerdir kamuoyu, Habertürk’ün eski Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy hakkında ortaya atılan iddiaları konuşuyor.
Soruşturma var.
Tutuklama var.
İddialar var.
Ve her zamanki gibi…
Tartışmanın kendisinden çok, tartışma biçimi daha fazla şey anlatıyor.
Çünkü mesele yalnızca bir isim değil.
Mesele, gazeteciliğin nerede durduğu.
Bu dosya bir isimden çok, gazeteciliğin vicdanını tartışmaya açıyor.
Mehmet Akif Ersoy’un özel hayatı, ne yiyip ne içtiği, kiminle arkadaş olduğu zerre umurumda değil.
Ben gazeteci olarak magazinle değil, ahlakla ilgilenirim.
Bu dosyada beni ilgilendiren tek başlık var:
Kadın gazetecilerin maruz kaldığı iddialar.
Ortaya atılan iddialar ağır.
Rahatsız edici.
Ürpertici.
Bir kadın gazetecinin yaşadıklarını anlattıktan sonra ülke değiştirmek zorunda kalması tesadüf değil.
Bu, bireysel bir hikâye değil.
Bu, güç ilişkilerinin karanlık yüzü.
Ama ne oluyor?
Bazı meslektaşlar ekran ekran dolaşıyor:
“Tanırım.”
“Yakın arkadaşımdır.”
“İyi biridir.”
“Buna yakıştıramıyorum.”
İyi de…
Gazetecilik arkadaşlık tanıklığı değildir.
Gazetecilik ahbap-çavuş savunması hiç değildir.
Birini tanımak, onu aklamaz.
Birlikte yemek yemek, ahlaki kefalet belgesi değildir.
“Ben görmedim” demek, yaşananları yok etmez.
Evet.
Masumiyet karinesi vardır.
Tutuklama hüküm değildir.
Ama masumiyet karinesi, kadınların anlattıklarını susturma aracı da değildir.
Masumiyet karinesi, “konuşmayın” demek değildir.
Gazetecilik tam da burada zor bir meslektir.
Hem yargısız infaz yapmayacaksın, hem de güçlü olana kör olmayacaksın.
İşte herkesin altından kalkamadığı yer burasıdır.
Gazetecilik; üst perdeden konuşarak, iktidar alanlarına yaslanarak, “bizden” olanı kollayarak yapılmaz.
Gazetecilik; rahatsız eden soruyu sorabilme cesaretidir.
Yanlış yerde durmamayı göze alabilmektir.
Bugün asıl sorun şudur:
İddialar karşısında refleks gösterenler,
kadınlara değil, güce refleks veriyor.
“İyi gazetecidir” demekle, “iyi insan” demek arasında dağlar kadar fark var.
Benim durduğum yer net.
Benim tarafım belli.
Benim umurumda olan, gücü elinde tutanlar değil;
o gücün altında ezilenlerdir.
Gazetecilik herkesin harcı değilmiş demek ki…